2017’de kadınlar direnişi yükseltecek!
Yeni Demokrat Kadın olarak 2016’ya girdiğimiz günlerde “2016 direnişimizin yılı olacak” demiş, kadın direnişinin 2016’da yükseleceği belirlemesinde bulunmuştuk. Bu tespitimizin haklılığı geride bıraktığımız bir yıl boyunca gelişen pek çok olayla beraber kendini ortaya koydu. Erkek devletin saldırıları ile oldukça yoğun geçen bir yıl boyunca kadınlar sokaklardan vazgeçmediler, tüm baskılara rağmen sözlerini söylediler.
Ablukada direniş kadınlarındı!
2016 yılının ilk ayları T. Kürdistanı’nda tarihsel bir direnişe ev sahipliği yaparken bu direnişin öznesi ise hiç kuşkusuz kadınlardı. Abluka ve sokağa çıkma yasakları ile kuşatılan T. Kürdistanı’ndaki kentlerde devletin her türlü silahı ile giriştiği yıkım ve katliama karşı kadınlar direnişi seçtiler. Hem Kürt hem de kadın kimliklerine ve yaşamlarına sahip çıkan kadınlar, Cizîr, Silopiya, Farqîn, Sûr, Gever, Nisêbîn gibi pek çok kentte devletin saldırılarına karşı direndiler. Aylar süren direniş boyunca devlet tankıyla topuyla saldırdığı kadar T. Kürdistanı’nda örülen bu kadın direnişinin de farkında olarak erkek kimliğini ortaya koydu ve katlettiği kadınların bedenlerini teşhir ederek, kentlerin sokaklarına ve evlerine cinsiyetçi sözlerini kazıyarak, infazlarla bu direnişi bastırmaya çalıştı. Ocak 2016’da Silopiya’da katledilen Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar, 2016 yılında devletin kadınlara yönelik katliam ve infazlarının habercisi olurken yüzlerce kadın T. Kürdistanı’nda katledildi. Ancak devletin katliamlarına karşı kadınların direnişi, 2016’nın kadın mücadelesinde ayrı bir yere sahip olmasına neden oldu.
Kadınlar kazanılmış haklarına el koymaya çalışanlara karşı sokaktaydı!
Yılın ikinci yarısı, yani 2016 Temmuz’u sonrasında ise 15 Temmuz Darbe Girişimi ve ardından ilan edilen OHAL ile devletin kadına yönelik var olan saldırılarının meşrulaştırılması-yasallaştırılması için zemin yaratılmış oldu. Gülen Cemaati ile mücadele adı altında başlatılan OHAL’in, ezilenleri ve ezilenlerin mücadele hattını hedeflediği gözaltı, tutuklama ve hak gaspları ile kısa sürede kendini ortaya koydu. 15 Temmuz öncesinde Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu ya da diğer ismiyle Boşanma Komisyonu ile kadınların yıllardır sürdürdükleri mücadele sonucunda elde ettikleri haklara el koymaya çalışan devlet, OHAL ve KHK’larla kendi için uygun ortamı yarattı. Kadınların boşanmaması için elinden geleni ardına koymayan raporda, şiddet gören kadınların yargıya başvurmasının önü kesiliyor, cinsel istismar ve tecavüz meşrulaştırılıyor.
Bu rapor ile beraber cinsel istismar ve tecavüzü aklayan yasa tasarısı Kasım 2016’da Meclis’e sunuldu. Cinsel istismara uğrayan çocukların rızası dahilinde saldırganla evlenebileceklerini belirten yasa tasarısına karşı binlerce kadın sokağa çıkarak karşı durdu. OHAL nedeniyle toplumsal muhalefetin sokağa taşınamadığı günlerden geçerken böylesi bir karşı duruş kadınların yıllardır sürdürdükleri mücadele ile elde ettikleri kazanımlarından ne pahasına olursa olsun vazgeçmeyeceklerini bir kez daha gösterdi. Darbe girişimi ve sonrasında sokaklara hakim olan dilin erkekliğine karşı kadınlar bu kitlesel sokağa çıkışları ile sözlerini söylemiş oldular. Şort giyen bir kadına otobüste tekme atan, sokaklarda taciz ve tecavüzü tırmandırarak kadınların yaşam alanlarını daraltan devlete verilen bu yanıt oldukça önemli bir yere sahiptir.
Kadın mücadelesini dört duvarla sınırlı sanıyorlar
Kadınların yıllarca verdikleri mücadele sonucu kazandıkları haklara el koymaya çalışanlar, sadece haklara değil kadın mücadelesine de yöneldiler. Yaşamın her alanında özne olmayı önüne koyan kadınların mücadelesi gözaltı, tutuklama ve kurumların mühürlenmesi ile engellenmeye çalışıldı. Devlet, OHAL ve KHK’larla kadına dair ne varsa saldırdı. DBP’li belediyelere kayyum atamalarıyla ilk hedef olarak kadın politikaları üreten kadın merkezlerini kapatan devlet, bir çok kadın derneğini de es geçmedi. HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Gültan Kışanak, KJA Sözcüsü Ayla Akat Ata, HDP’li vekiller Selma Irmak, Leyla Birlik, Nursel Aydoğan, Gülser Yıldırım ile birlikte çok sayıda DBP’li siyasetçi kadın tutuklandı.
Yaşamın her alanında olduğu üzere siyasette de özne olmayı önüne koyan kadın siyasetçileri tutuklayarak dört duvar arasına hapseden devlet, kadınların mücadelesinin dört duvar arasında sınırlı kalacağını zannediyor olmalı ki dernekleri kapatarak bu mücadelenin önünü kesmeye çalıştı. Oysa ki ne kadın mücadelesi dört duvar arasında ne de kadın mücadelesi verenler o duvarlarla engellenebilir. Birçok kadın kurumunun kapatılan kadın dernekleri ile ilgili “Kadın mücadelesi dört duvar arasına sığdırılamaz” açıklamalarıyla beraber tutsak kadın siyasetçi ve devrimcilerin sözlerini sokaklarda söylemeleri bunun en önemli kanıtlarındandır.
Erkek şiddeti devam ediyor; kadın dayanışması yaşatıyor!
Devletin baskı ve sindirme politikalarıyla beraber erkek şiddeti de elbette boş durmadı, yüzlerce kadın katledilirken binlercesi şiddetin her haline maruz kaldı. 2016 yılının ilk 6 ayında 153 kadın katledilirken kadına şiddetin her türlüsü yaşanmaya devam etti. Öğretmeni Bayram Özcan’ın cinsel şiddetine maruz kalan Cansel’in intihar etmesinden Hande Kader’in yakılarak katledilmesine kadın katliamı çetelesi oldukça kabarık hale gelirken kendisine şiddet uygulayan eşini özsavunmasını kuşanarak öldüren Çilem Doğan’ın kadın dayanışması ile tahliye olması kadınların umudunu yeniledi. Devam eden erkek şiddetine karşı kadın dayanışmasının yaşattığı böylece somuta döküldü.
“Anne olmayan kadın yarım kadındır”, “Bir adam gibi ölmek var bir de madam gibi” sözleriyle kendini ortaya koyan devletin kadına bakış açısı ile 2016’yı geride bırakırken OHAL’e, abluka ve sokağa çıkma yasaklarına karşı bir bütün olarak 2016 kadınların direnişinin yılı oldu diyebiliriz. 2017 ise hiç kuşkusuz devletin saldırılarına karşı bu direnişin yükseltildiği bir yıl olacaktır!