41. ODA: MARDİNKAPI
Bir hikaye anlatılacaksa en başından anlatarak başlamayı tercih ediyor; zira kahramanların hikayesi anlatılmadan pek de inandırıcı olamayacağını düşünüyor yazar Arzu Arınel.
Kırık köyünün ünlü eşkıyası Delidağlı’yı anlatarak başlıyor; Delidağlı zenginden alıp yoksula vermiyor, köylüleri canından bezdirerek tapladığı haracı cebine indiriyor. Yalnızlık, sevgisizlik canına tak ediyor olmalı ki Kırık köyünün zengin ailelerinden birinin kızı Sıdıka’ya göz koyuyor. Sıdıka Delidağlı gibi bir eşkıyayla evliliğe razı değil, kolayına başvuruyor, Sıdıka’nın kendisiyle gizli gizli buluştuğunun haberi köye yayılınca delidağlı’yla evlenmek zorunda kalıyor. Delidağlı eşkıyalığı bırakıp köye ağa oluyor.
1940’lı yılların Kırık köyü 1970’lere gelindiğinde il oluyor; Kırıkkale. Delidağlı’nın kendisi ölüp göçse de dünyadan, oğulları, torunları yaşıyor. Oğullarının en fakiri kasap dükkanı olan Mustafa, eşi Süheyla, kızları Berna, Belma, Derya…
Mustafa kızlarına düşkün, okutmak istiyor hepsini, eşi mutsuz, yoksulluktan bezmiş, çocuklarından çıkartıyor acısını. Berna, ortaokul son sınıfta bir gençle bakışıyor, mektuplaşıp görüşüyor. Kızın mektupları Mustafa’nın önüne saçılınca sokağa çıkması yasaklanıyor, liseye gitmek hayal oluyor. Berna’nın sevdiği oğlana haber gitse de oğlanın anası Delidağlı’nın torunuyla evlenmesine razı olmuyor.
Berna’nın hayatındaki değişimin ilk adımı tatilde Kırıkkale’ye gelen Hümeyra, oğlu Selim ve Kazım’la geliyor. Berna’nın eniştesi Kilis’te gümrük memuru, Hümeyra Mustafa’yı ikna edip Berna’yı Kilis’e götürüyor. Durumları iyi olsa da halası Berna’yı hizmetçi gibi kullanıyor. Sadece ev işlerinin yükü altında ezilmiyor, halasının büyük oğlu Kazım da berna’yı sıkıştırıyor. Bakışları dokunuşlara, tacize; tacizleri tecavüze dönüşünce Berna hamile kalıyor. Ne Kazım ne de halası kıza inanıyor. Günlerce haftalarca sözlü fiziki şiddete maruz kalıyor. En sonunda doktora götürüyorlar. Üç aylık hamile olduğu ve kızlık zarının bozulmamış olduğunu öğreniyorlar. Bebek büyük olduğu, kız onaltı yaşında olduğu için anne-babasının izni ile kürtaj yapabileceklerini söylüyor doktor.
Halası Hümeyra yeğenini değil, oğlunu düşünüyor ve Berna’yı kürtaj için akrabalarının yanına Ankara’ya getiriyor. Olayı duyan amcası kesinlikle evlenmeleri gerektiğini söyleyince Berna halasıyla Kırıkkale’ye babasının evine gidiyor. İşte o anda Berna karakolla, polisle, mahkemeyle tanışarak zor zor nikah masasına oturuyor Kazım’la.
Yoksulluğun, şiddetin gölgesinde kızı Yağmur’la o da büyüyor. Halası çocuklarının gözü önünde bedenini pazarlayarak lüks hayat yaşadığını düşüne dururken Kazım Berna’yı aldatıyor. Kadın gecenin bir yarısı kapıya dayanıp avaz avaz bağırarak hamile olduğunu söyleyince Berna boşanmak istiyor. Onu dinleyen kim, gördüğü şiddet iki katına çıkıyor.
Kızıyla birlikte yeni bir hayat kurmak isteyen Berna beş parasız olduğu için boşanma davası için avukata bedenini sunuyor. Berna’nın özgürlük sevdası uğruna attığı adım gölge misali yanından ayrılmıyor. Çalışmak için girdiği avukat bürosunda sekreterlik yapayım derken patronunun metresi oluyor. Berna aslında fazla bir şey istemiyor; caddelerde el ele tutuşan sevgililer gibi bir erkeğin, onun elinden tutmasını, sahip çıkmasını istiyor. Patronuyla yaşadığı aşk macerasına kendini öyle kaptırıyor ki, ona ev alması, lüks yaşam sunmasına balıklama atlıyor. Kulaç attığı sığ sular onu derine çekiyor; erkeğin bir kadından bir şey almadan karşılıksız servetini sunabileceğine inanıyor. Berna’nın derdi sakin limana demir atmakken, adam kadının bedenine zinciri vuruyor. Onu malı gibi pazarlıyor! Ayak direse de Berna “şirkete” borcunu ödemek ve kızına ailesine bakmak için zorla Diyarbakır’a götürülüyor. Öyle kolay değil tabii devletin en temel müesseselerinden birinin; “genelev” kapısından içeri girmek. Daha on altısında ortada kalan Berna’yı sahiplenmeyen devletin kurumları teker teker soruyor: “Kendi rızanla mı?” Hastanede sağlık raporunu yazan doktor, emniyette sabıka kaydını araştıran polis, genelevin girişindeki koruma, “rızası” olup olmadığını soruyor.
İşi öğrenen Berna’yı Mardinkapı genelevine götürüyorlar. Oldukça disiplinli olan bu işyerinde Berna sayısız kadının hayat hikayesiyle tanışıyor. Acılarının ağırlığını kapatmak için rujun, fondötenin altına gizlemeye çalışıyor içindekileri. “İşletmeciler”, aracılar, geneleve gidip gelen erkekler… Eşlerine göstermedikleri saygıyı, kibarlığı para ödeyerek bedenine sahip olduğu kadınlara gösteriyor. Kimisi de sohbet ediyor, şiddet uyguluyor.
Genelev sahiplerinin içeride kadınlara uyguladıkları baskı, hiyerarşi, dışarıda polis ve diğer yetkililerle ilişkilerini tüm çıplaklığıyla anlatıyor Berna’nın yaşadıklarıyla.
Yaşadığı şiddete, tecavüze rağmen ayakta kalma mücadelesi veren kadınların hikayesi Berna’nın yaşadıkları.
Arzu Arınel, ilk kitabı olan 41. Oda: Mardinkapı ile 2013 yılı Everest Yayınları ilk roman ödülünü kazanmış.
Yaşadığı tecavüze, tacize rağmen sevgi deyip aşk deyip kadınların bedenini metalaştıran sistemin, erkin gerçek yüzünü bir kez daha öğrenmek isteyenlere bu kitabı okumasını öneriyorum.
Zeliha
(Gebze Hapishanesi/Ağustos 2016)