8 MART’ın ardından biriktirdiklerimiz üzerine…
Bir 8 Mart’ı daha geride bıraktık. Heyecan, coşku ve emekle örgütlediğimiz, öğrenirken öğrettiğimiz bir sürecin biriktirdiklerini ortaya koyabilmek adına hem kadınlar açısından 8 Mart’ın nasıl yaşandığına, hem bizim cephemizden nasıl geçtiğine hem de susturulmaya, sindirilmeye çalışılan ezilenlerin yıkmaya çalıştığı korku duvarlarına karşı ne anlam taşıdığına bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Devlet için her derde deva olarak görülen OHAL’i 8 Mart’ı konuşurken de anımsamak zorundayız. Her tartışmaya, yazıya, eylem/etkinlik planına dair konuşmaya başlarken OHAL’i anımsamanın, altını her defasında bir kez daha çizmenin sıkıcı olmaya başladığı bir dönemdeyiz. Ancak ne var ki sıradanlaştırılmaya, hayatımızın olağan akışının bir parçası dahası merkezi haline getirilmeye çalışılan OHAL’in sıradanlaştırılmasına izin vermemek için de unutmamak zorunluluğuyla karşı karşıyayız.
Herşeyin yasaklı olduğu, bir dizi eylem ve etkinliğin engellendiği, bütün sokakların kapılarının AKP’nin cankurtaranı OHAL vesilesi ile mühürlenmeye çalışıldığı bir dönemde mücadelenin daha kararlı ve ısrarlı bir duruşa ihtiyacı olduğu bir gerçek. Bu kararlı duruşun örneklerini çeşitli düzeylerde hapishanelerde tutsakların direnişinde, işçilerin emek mücadelesinde, Kürt halkının sınırları aşan direniş geleneğinde vb. birçok defa gördük/görmeye de devam edeceğiz. Bu sürecin bir parçası olarak, hiç kimsenin reddedemeyeceği gibi kadınların mücadelesinin korku duvarlarında yarattığı sarsıntı ise ayrı bir önem taşımaktadır.
8 Mart vesilesi ile kadınların dayanışma ruhu ile örgütlemen ve en geniş kesimleri kapsayan iki örnek olarak 4 Mart Bakırköy mitingi ve 8 Mart Taksim feminist gece yürüyüşüne bir de 8 Mart’ın ardından bakmalıyız. Buradan baktığımızda tereddüt etmeden her iki eylemin de güzel bir görüntü oluşturduğunu, kadınların OHAL’e ve türevi her baskıya meydan okuyan duruşunun hafızalara kazındığını söylersek abartmış olmayız.
Her iki eylemde de hava muhalefeti dahil birçok olumsuz etkene rağmen “Kadınlar birlikte güçlü” sloganının yaşam bulduğu pratikler olduğunu söyleyebiliriz. Bu eylemler bir yanıyla birbirini beslerken diğer yandan kabul etmeliyiz ki birbirine alternatif oluşturmakta. Bu gerçeklikle paralel olarak özellikle genç kadınlar açısından daha fazla çekim merkezi olmayı başaran Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılım daha fazla olmuştur. Bu sonucu barikatların, aramaların olmaması, herhangi bir kuruma aidiyet duygusu taşımadan katılıma daha uygun bir formatının olması da beslemektedir. Bütün bunların yanında son birkaç yıldır mitinglerde yaşadıklarımızdan kaynaklı genel olarak insanlarda belli kaygılar oluşmuştur. Bütün olumsuz etkenlere rağmen kadın örgütleri açısından gelenekselleşen 8 Mart mitingi geçtiğimiz yıllara oranla katılım yönünden daha zayıf bir görüntü oluştursa da başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Elbette her eylem ve etkinliği onu yaratan sürecin koşulları ile birlikte değerlendirmeliyiz. Yani üç beş yıl öncenin koşulları ve olanaklarını süzgeç yaparak bugün yaptıklarımızı değerlendirmek subjektif bir sonuç çıkarmamıza neden olur ve kadınların emeğine haksızlık etmiş oluruz. Emeğimizi yeterince görünmez kılmaya çalışan unsur varken bir de biz kendi kendimize haksızlık etmeyelim.
Biz ne yaptık ne ettik?
Hemen bir özeleştiriyle başlayalım o zaman! Sistemli bir şekilde çalışma yürütmekte zorlandığımız bir dönemde olmamızın etkisiyle 8 Mart çalışmasını tartışmak, planlamak için toplanmakta biraz zorluk yaşadık. Toparlanamadıkça tekrar denedik birkaç defa, bu ısrarın sayesinde fena da bir sonuç çıkarmadık. Dağınık, parçalı olan enerjimizi bir araya getirmek ve 8 Mart için kendimiz için seferber etmeye çalıştık.
Yer yer toplantılarla yer yer toplantıcıklarla 8 Mart’ı örgütlü bir şekilde geçirmeye ve sonrasında daha derli toplu bir yapı bırakmayı hedefleyerek geçirdik. Bu tartışmalarımızda hem mitingi hem gece yürüyüşünü hem de dahil olacağımız diğer panel vb. etkinlikleri nasıl yapacağımızı planladık. Yalan yok; sözünü ettiğimiz toplanmada zorluk çekmenin bir yansıması olarak acaba mitingte pankart açmasak mı tartışmasını küçük de olsa yürütmedik değil. Israrla toplanma, tartışma çalışmalarımız sonuç verince silkelendik, kendimize geldik ve bu düşünceden uzaklaştık…
Yapabileceğimiz kadarını kararlaştırarak uygulamaya koyulduk. Mitingin hazırlıklarına yoğunlaştık, dağınıklığımızdan kaynaklı kadınlarla zayıflayan bağlarımızı ve iletişimimizi güçlendirmeye çalıştık. Mahallelerde ev ziyaretleri örgütledik. Yaptığımız ziyaretlerle kadınları 8 Mart’a taşımaya çalıştık. Yukarıda bir genelleme olarak altını çizdiğimiz durum bizim açımızdan da geçerli. Yani miting ve gece yürüyüşünün birbirine alternatif olması hali bizim de mitinge katılım oranımızı azalttı. Ancak gece yürüyüşüne daha güçlü katıldığımızı söyleyebiliriz. Bunun bir sonucu olarak daha coşkulu bir eylem geçirdik.
Dahil olduğumuz panellerin bir kısmında daha yoğun emek verdik bazılarına sadece dahil olduk. Bu panellerin bazılarında kadınlarla ilkleri yaşadık. Örneğin kimi kurumlarca örgütlenen panellerde ilk kez düşünsel aşamasından başlayarak sonucuna kadar sadece kadınların etki ettiği bir etkinliği birlikte yaptık. Kadınların sözü, kadınların kararları, kadınların emeği kadınlar için buluştu. Elbette bu tablo hepimizi oldukça coşkulandırdı. Biriktirdik ve geleceğe taşıma hedefi ile 8 Mart’ı geride bıraktık. Diğer katıldığımız panel ve etkinliklerin emek sürecinde çok fazla katkımız olmasa da o etkinliklere de kattık ve kadınların bu etkinliklerde açığa çıkardığı coşku ve enerji ile beslendik.
Sonra oturduk değerlendirdik. Hedefimiz çalışmamızı daha derli toplu hale getirmekti. Bunu nasıl yapacağımız konuştuk. Dergimiz, iletişime geçtiğimiz kadınlar, zayıflayan bağlarımız, biz… Nasıl buluşacağız, nasıl birleştireceğiz dağınık enerjimizi? Bu yılın sloganı “Kadınlar birlikte güçlü” oldu. O zaman biz de daha fazla bir arada durarak yapacağız.
Bir YDK’lı