(Panorama) 2013’te karar aldık: Kadınlar artık eve dönmüyor!
Geride bıraktığımız 2013’ü değerlendirmeden, 2014’e dair bir şey yazmak doğru olmazdı. Malum birileri her daim tarihi yazar. Tarihi yaratanlar bu görevi kendi omuzlarına almadıkça yazılan tarihin “avcıların” tarihi olacağı açıktır. Elbette kitap yazılacak bir tarih olan 2013 yılını tek sayfalık yazıya sığdırma gibi bir iddiamız yok. Ancak tarihe bir not düşmek açısından 2013’e dair kısa bir panorama hazırlamak gerekir.
Kadına yönelik şiddet konusunda pek bir azalma yaşanmayan 2013’te haber sitelerinden toparlayabildiğimiz kadarıyla 193 kadın katledilirken, 184 kadın ve çocuğa tecavüz edildi, 215 kadın şiddete maruz kaldı. Ancak bu senenin panoramasını çizerken kadına yönelik şiddet, ayrımcılık vs.’den doğru değil bu kez direniş ve mücadeleden doğru çizmemiz gerek.
2013 yılına girdiğimiz Ocak ayının 9’unda Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez Paris’te katledildi. Ülkenin ve dünyanın birçok yerinde milyonlarca insanı sokağa döken kadın siyasetçilere yönelik bu suikast ile birlikte kadının politikleşmesinin, örgütlenmesinin ve önderleşmesinin önemi ve devlet(ler) açısından korkutuculuğu tartışıldı. 31 Mayıs 1-2 Haziran tarihleri arasında Amed’de gerçekleştirilen Ortadoğu Kadın Konferansı’nda 9 Ocak, Siyasi Cinayetlere Karşı Ortak Eylemlilik Günü olarak kabul edildi.
YDK olarak içerisinde yer aldığımız ancak hakkını vererek bileşeni olamadığımız HDK 1. Kadın Konferansı’nı İstanbul’da 11-12 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdi. Devletin kadın politikalarına ve “barış sürecine” ağırlık verilen konferansın ardından DÖKH’ün yoğun emeğiyle 31 Mayıs, 1-2 Haziran tarihleri arasında Amed’de düzenlenen Ortadoğu Kadın Konferansı da aynı gündemle toplandı. Her ne kadar kadının “barış” ve “müzakere” simgesi olarak ön plana çıktığı yönleri olsa da bu konferanslar kadın iradesinin açığa çıktığı etkinlikler oldu.
Kürt coğrafyası açısından baktığımızda Rojavalı kadınların Suriye’deki TC destekli çetelere karşı verdiği silahlı mücadele ve direniş, 2013’e damgasını vuran konulardan biri oldu. Aynı zamanda savaşın yıkımına, tacize, tecavüze karşı da mücadele veren Rojavalı kadınlarla dayanışma konusunda önemli eylemler de yapıldı 2013’te.
“Artık eve dönmüyoruz”
Söz dönüp dolaşıp elbette Gezi’ye gelecekti… 27 Mayıs itibariyle İstanbul-Taksim’de başlayan ve tüm ülkeye yayılan isyanın en bilinen özelliği kadınların kitlesel katılımı, coşkusu ve önderliği oldu. Kırmızlı kadının polis şiddetine rağmen alandan ayrılmamasından siyahlı kadının TOMA’dan sıkılan suya göğsünü siper etmesine, yaşlı olmasına rağmen sapanıyla barikatın başından ayrılmayışına kadar bu isyan, kadınların isyanı oldu. Belki de dünya tarihinde ilk defa bir isyan alanını erkelerden daha çok kadınlar doldurdu.
Kadınların, LGBTİ bireylerle birlikte bu süreçte direnişin cinsiyetçi yüzüne karşı verdiği mücadele akıllara kazınan bir nokta oldu. Keza bu durum, erkek egemen devletin de dikkatini çekti ve kadın direnişçilere yönelik en bilinen yöntemini uygulamaya geçirdi: Cinsel şiddet! İzmir’de Yeni Demokrat Kadın faaliyetçisi, Gezi direnişçisi Elif Kaya’ya götürüldüğü Şakran Hapishanesi’nde cinsel işkence uygulayan, Ankara’da Ezgi ve Halkevi üyesi Eylem’i ve daha nice Gezi direnişçisi kadını taciz eden erkek devlete karşı kadınlar susmadı ve binlerle sokağa çıkarak eylemler yaptı.
9 Ocak’ta Kürt kadın siyasetçilerin katledilmesi, Rojava’da kadın isyanı, kadın cinayetlerine karşı kadın eylemlilikleri, Gezi İsyanı ve ardından kadın direnişçilere yönelik taciz, kadın tutsaklara yönelik çıplak arama adı altında cinsel işkence… derken 2013 yılı hem kadının direniş alanlarına önderlik ettiği bir yıl oldu hem de örgütlü/direnişçi kadın olmanın aynı zamanda cinsel saldırıların hedefinde olmak anlamına geldiğini daha geniş kitleler gördü, anladı ama bu kez susmadı! “Artık eve dönmüyoruz” diyen kadınlar sokakları da, barikatları da terk etmedi!