Bir kadın gerillanın kaleminden…
Uzun bir bekleyişin ardından karanlığın içinden bizleri almaya gelen yoldaşları görmek kalp atışlarımı daha da hızlandırıyor. Kelimelerin boğazımda düğümlendiği anlar… Konuşacak, anlatacak o kadar çok şey var ki oysa. Şimdilik sıcacık gülüşler ve sıkıca sarılmalarla anlatılıyor yıllardır biriktirdiğimiz özlemlerimiz, umutlarımız…
Ve heyecanlı bir o kadar da kararlı adımlarla başladığım yürüyüşün ilk adımlarını atıyorum. İlk adımda önümde ve arkamdaki yoldaşların varlığı, yere daha sağlam basmamı sağlıyor. Yukarıya doğru atılan her adım güvene, cesarete de doğru atılıyor. Her adımda şehit kadın yoldaşların ayak izlerine basarak yürüdüğümü hissediyorum. Buralardan onlar da geçti. Onlar da karanlıkta düşmemek için tutunduğu şeyin kaya değil de diken olduğunu elinin acısıyla anladı. Onlar da düşe kalka ama hep yürüyerek ilerledi bu yollardan. Onlar da yolun sonunda karanlıkta yüzünü bile seçemediği yoldaşına sıkıca sarıldı. Onlar da kadınların umudunun bu adımlarda gizli olduğunu bilerek adımladı yollarını…
Yürümekte zorlananın ilk biz olmadığını biliyordum elbette ama anlatılan örnekler, benim yere daha sağlam basmamı getiriyordu. Ayaklarım yerleri tanımıyor ve doğallığında yere de ürkekçe basıyor. Atılan yanlış bir adımda düşerek cevap veriyor. Ve aynı yolda bir daha düşmemeyi öğreniyorsun. “Bir süre sonra nereye bastığını ayaklarınla görüyorsun. Görmesen de ayakların gideceğin yere seni götürüyor. Çünkü zaten karanlıkta biz de görmüyoruz” diyor yoldaşlar.
Yaşamı yaşadıkça öğreniyoruz ve her tecrübe bizi yaşam karşısında daha da güçlendiriyor. Kadının yaşamda kendine güvensiz, bağımlı duruşuna da bir yanıt oluyor aslında bu adımlar. Yüzyılların ezilmişliğine bir başkaldırıyı da temsil ediyor. Çünkü kadın esas olarak kendini mücadele içinde buluyor. Hep bir adım geride başladığı yolculukta bir solukta öne geçme fırsatını burada yakalayabiliyor. Sessizliği ilk bozan olma, yaşamda ben de varım deme cesaretini burada yakalıyor. Yürürken kafamın içinde bu düşünceler birbirini kovalıyor. Geride bıraktıklarım… Beni bekleyenler… Şimdi hepsi de burada benimle birlikte yürüyor.
Yukarıya doğru attığım her adımda boğazımın düğümlendiğini hissediyorum. Her adım beni onlara daha da yakınlaştırıyor biliyorum. Ve içimde kabaran özlem ve öfkeyi bastırmakta zorlanıyorum. Dedim ya her adım beni onlara daha da yakınlaştırıyor. Neden şu ana kadar gelemediğime bir kez daha öfkeleniyorum. Ayrılırken bir yoldaşım “yaşam şu anda çok anlamsız geliyor” demişti. Ne garip bana da şu anda çok anlamlı geliyor. O yüzden yaşadıkça daha öğreneceğimiz ne çok şey olduğunu düşünüyorum.
Yaklaştıkça adımlarım birbirine dolanıyor. “Yorulduysan dinlenelim” diyen yoldaşıma “yorulmadım heyecandan takılıyorum” diyorum. Kalp atışlarımı duyuyorum, belki öndeki ve arkadaki yoldaşlar da duyuyordur kimbilir… Bastırmaya çalıştığım duygularımı artık bastıramadığımı hissediyorum. Nereye niye baktığımı anlayan yoldaş beş kadın yoldaşın mezarının olduğu noktayı gösteriyor… Sessizce birbirimizi anlıyoruz. Onlara bu kadar yakın olmak, şimdiye kadar bir türlü kabullenmek istemediğim bir gerçekle yüzleşmemi de sağlıyor. O yüzden şimdilik sadece uzaktan bakmakla yetiniyorum. Henüz yanlarına gidecek cesareti toplayamadım…
Gerilla yaşamına ilk adım
İlk gece mangada yatarken bir türlü uyku tutmuyor. Sabaha kadar bir düşünceden bir düşünceye yıldızları seyrediyorum. Her çıtırtıya kalkıyorum. Ayaklarımın üzerinden bir canlının hızla geçtiğini hissediyorum. Korkudan sesimi çıkaramıyorum. Sabah onun bir fare olabileceğini öğreniyorum.
Sabah ilk elden gerilla yaşamında dikkat edilecek askeri kuralları anlatıyor yoldaşlar. Silahların tanıtımı, sökülüp takılması, temizlenmesi, silah hakimiyeti vb. Olası bir operasyonda nelere dikkat edeceğimizi, nöbet tutarken, dürbün atarken, keşif yaparken, yürüyüş kolunda nasıl hareket edeceğimizi öğreniyoruz.
Gerillada yaşamın her saati örgütlenmiş. Sese, ışığa doğaya ait olmayan her renge karşı her gerilla tetikte. Bütün sesler anında ayırt ediliyor. Kobra sesi, heron sesi, uçak sesi, kuş sesi, kertenkele sesi, fare sesi, ayı sesi, domuz sesi vb. Benim için birbirine benzeyen her çıtırtının bir anlamı var…
Nöbetçi yoldaşın rojbaj (günaydın) demesiyle bütün yoldaşlar kalkıp öncelikle rahtını, yeleğini, silahını kuşanıyor. Ve güneşin doğmasıyla sabah ateşi yakılıyor. İşte sürekli anlatılan, romanlara konu edilen gerilla çayına geliyor sıra. Aşağıda fazla çay içmeyen ben burada her çay saatinde büyük bardakla iki çay içiyorum. Komüncünün o gün için belirlediği kahvaltılıklarla kahvaltı yapılıyor. Burada erzakların tüketimi çok dikkatli yapılmak zorunda. Gereksiz yere hiçbir şey israf edilmiyor.
Komutan yoldaş günü planlıyor. Kitle faaliyeti için köye gidecek grup, eylem için keşif yapacak grup, erzak taşıyacak grup vb… Gerekli görevlendirmeler yapıldıktan sonra bizim günlük eğitimlerimiz devam ediyor. Silah bakımı, kullanımı, nöbetler, keşifler, dumansız ateş yakma, ekmek yapımı, çay yapımı, yemek yapımı vb. bütün bunları her gerillanın öğrenmesi gerekiyor. İlk askeri eğitimlerimizi kadın yoldaş veriyor. Nizami duruş, silah hakimiyeti, ayakta nişan alma, çökerek nişan alma, yatarak nişan alma, hava saldırısında alınacak pozisyon, sürünme, sızma vb birçok konuda ilk askeri eğitimlerimizi alıyoruz. Komutan yoldaş “Kadın yoldaşların silahını kadın yoldaşlar taşısın” diyerek Derya yoldaşın silahını bana veriyor… Bu benim için çok önemli. Onların silahlarıyla bıraktıkları mevzileri doldurmak burada oluşuma ayrı bir anlam katıyor. İlk atışta heyecandan ellerim titriyor ve doğallığında hedefi tam vuramıyorum. Silah sesine kulağım alıştıktan ve korktuğum gibi geri tepme olmadığını anladıktan sonra ikinci ve üçüncü atışta hedefi bir yerinden tutturuyorum.
Gerillada bir kuralmış; her yeni gelen yoldaş türkü söyleyecek. Türkü söyleyemeyen şiir okuyacak ya da fıkra anlatacak. Yani kurtuluş yok… Hep birlikte toplanıyoruz. Yoldaşlar bizim söylememiz için ısrar ediyor. Tabi heyecan da var. Heyecanımızı yenmek için önce eski yoldaşlar başlıyor. Ardından da biz… Bir süre türkü söylemek için başta naz yapan herkesle hep birlikte söylüyoruz. Gerilla yaşamının askeri katı kuralları var. Hava karardıktan sonra sigara içmek, ateş yakmak yasak. Heronlardan kaynaklı ateş yakamadığımız için karanlıkta kimse kimsenin yüzünü görmüyor. Bu türkü söylemeyi daha da rahatlatıyor…
Burada depoları ayıların açma riskine karşı çeşitli önlemler alınıyor. Ayıların depoları açıp yiyecekleri götürdüğü onlarca örnek anlatılıyor. Gülerek dinliyoruz bu hikayeleri ama ayının yiyecek deposunu boşaltması, bütün kış gerillanın yiyeceksiz kalmasına sebep olabiliyor. Yoldaşların anlattığına göre bir gün ayı PKK’li kadın gerillalardan birini omzuna atmış götürüyor. Gerillalar arkadaşlarını kurtaramayınca daha kilolu başka bir kadın gerilla ayının önüne geçip ileri geri yürümeye başlıyor. Ayı onun daha büyük olduğunu fark edince omzundaki gerillayı bırakıp diğerini almak için yöneldiğinde gerillalar da arkadaşlarını böylece kurtarıyorlar.
Gerillada dağ keçisi vurmak yasak en fazla teke vurulabiliyor. Keçi vuran gerillaya çeşitli cezalar veriliyor. Yine askeri malzemeler de her gerillaya zimmetlenmiş. Bunları hor kullanan, ya da sahip çıkmayan her gerillaya bir yaptırım uygulanıyor.
Gerilla yaşamının kendine özgü birçok yanı var elbette. Doğa koşulları elverdiği sürece temizlik ve düzene özen gösteriliyor. Bu tarz kurallar hem yaşamın kolaylaşmasında hem de kitle faaliyeti içinde belli bir düzeni getiriyor. Örneğin belli süreler içinde herkesin banyo yapması; yine erkek yoldaşların düzenli olarak saç sakal traşı olmalarının zorunlu olması gibi.
Kadın için gerilla, özgürlüğün diğer adı olmuş…
Her mıntıkada, her birlikte kadın ve erkek yoldaşlar ayrı mangalarda kalıyor. Kadın erkek ilişkileri toplumdakinden çoğu yönüyle daha farklı burada. Savaşın içinde her şey kolektif olarak yapılmaya çalışılıyor. Kadın ve erkek yoldaşlar olarak ortak düşmana karşı savaşıyorsak yaşam içinde de eşit sorumluluklar ve eşit görevler yüklenmeliyiz. Erkek yoldaşlara göre çok gerilerde başladığımız bu mücadelede, açığı kapatmak için gerillada kadın yoldaşlar büyük bir çaba ve özveriyle hareket ediyor. Eşitliği salt fiziksel eşitlik olarak gören kimi anlayışlarla da mücadele etmek zorunda kalınabiliyor. Savaşçılar içinde bütün bunlar yaşansa da önderlikteki yoldaşlar partinin anlayışını hakim kılmak için kadın yoldaşları öne çıkarma, onlara politik ve askeri olarak daha çok sorumluluk verme gibi belli pratik tedbirlere başvuruyor.
Örneğin bir eylem grubunda ya da bir keşif grubunda mutlaka kadın yoldaşların olmasına özen gösteriliyor. Belli pratik işlerde kadınların özgün durumları dikkate alınıyor. Yine toplumda kadınların geleneksel rolleri olarak kabul edilen ve çoğunlukla “devrimci” evliliklerde dahi çözülemeyen “mutfak işleri”nin herkes tarafından yapılmasına daha özen gösteriliyor. Bu işler günlük nöbet şeklinde komutanın belirlediği sıraya göre herkes tarafından yapılıyor. Tabi bütün bunlar olurken erkek egemen anlayışın yansımaları hiç mi olmuyor denilebilir. Elbette her alanda yaşandığı gibi bu anlayış belli özgünlükler içerse de burada da varlığını sürdürüyor. Herkes gerillaya gelirken kuşkusuz bütün çelişkilerini çözerek gelmiyor. Toplumun geri yanları da bizimle birlikte buralara taşınabiliyor. Bu erkek yoldaşlarda da kadın yoldaşlarda da belli yanlarıyla açığa çıkabiliyor. Erkek yoldaşlarda daha çok sorumluluk verilen kadın yoldaşları küçümseme, kadın yoldaşın verdiği talimatlara uymayarak ya da sürekli tartışarak pratikte sorumluluğunu kabul etmeme; “sen yorulma, ben yaparım” ya da eylemlerde riskli durumlarda geride bırakma gibi koruma tarzında yansımalar olurken tersi durumlar da yaşanabiliyor.
“Madem eşitiz onlar da gelişsin” diye kadın yoldaşların bazen fiziksel olarak yapamayacağı işler verilerek altında ezilmelerine neden olunabiliyor. Aynı durum kadın yoldaşlarda inisiyatifinin kırıldığı durumlarda mücadele etme yerine geri çekilme, küsme, tepkiselleşme, içe kapanma gibi açığa çıkabiliyor.
İlk günler gerilla yaşamında dikkatimi çeken yanlar bunlar. Yoldaşların söylediğine göre “gerilla yaşamı dört mevsimdir.” Her mevsimin kendine özgü yanları ve zorlukları var. Gerilla yaşamını anlamak için en az dört mevsim gerekiyor anlaşılan… (Bir TİKKO gerillası)