Gencecik bir kadın yüreği daha toprak oldu
Eril şiddet genç bir kadını daha aramızdan aldı. 15 Kasım akşamı Frankfurt yakınlarındaki Offenbach’ta darp edilen ve 11 gün boyunca yoğun bakımda kalan 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Tuğçe Albayrak, tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak yaşama veda etti. Olay günü arkadaşlarıyla akşam yemeği için gittiği lokantada, 13 ve 16 yaşlarındaki iki genç kızın üç erkek tarafından taciz edildiğini gören Tuğçe Albayrak, araya girerek kızları kurtardı ve lokanta çalışanlarının da yardımıyla tacizci gençler dışarı atıldılar. Ancak gençler Albayrak’ı lokanta çıkışında bekleyerek burada darp ettiler. Darp sonucu yere düşüp kafasını betona çarpan Tuğçe, 11 gün boyunca hastanede yoğun bakım ünitesinde yapay solunuma bağlı cihazlarla hayatta tutuldu. Tüm dünyada kadınların, kadına yönelik şiddeti protesto etmek için sokakları işgal ettikleri 25 Kasım’ın ertesi günü, 26 Kasım’da beyin ölümünün gerçekleşmesi üzerine, 23 yaşına girdiği doğum günü olan 28 Kasım akşamı, cihazların fişleri tamamen çekildi.
Tuğçe hiç tanımadığı iki genç kıza yardım etmeye, onları eril şiddete karşı korumaya çalışırken, şiddetin onu da vurabileceğini ve gencecik yaşta yaşamını ve tüm hayallerini elinden alabileceğini hiç düşünmedi bile. Öğretmenlik bölümünde okuyan Tuğçe’nin hedefi iyi bir öğretmen olmaktı ve gerek bu davranışıyla, gerekse de vefatından sonra organlarını bağışlayacağına dair beyanıyla toplumun her kesimine örnek olacak bir öğretmenlik örneği sergiledi. Emeğimize, kimliğimize ve bedenimize her gün biraz daha yabancılaştırılmaya çalışıldığımız bu düzen de, Tuğçe üç maymunları oynayanlara inat, insanî değerlere sahip çıkarak insanlığa örnek bir ders vermiştir. Ailesine ve yakınlarına sabırlar diliyoruz
Kadına yönelik şiddetin coğrafyası yok…
İran’da Reyhaneh, Kobanê’de Deniz, Arin, Kader, Almanya’da Tuğçe ve dünyanın çeşitli coğrafyalarında daha binlerce kadın eril zihniyet tarafından katledildiler/ katlediliyorlar… Ancak Deniz’den Arin ve Kader’e, Reyhaneh’ten Tuğçe’ye, onları birbirine bağlayan ortak nokta; erkek egemen sistemin yarattığı edilgen, her şeyi kader olarak kabul edip sineye çeken kadın olmak yerine, isyanı kuşanan ve alışılmış kadın tiplemesini ayaklar altına alan kadınlar olmalarıdır… Onlar, zulme, sömürüye, haksızlığa, adaletsizliğe, eril zihniyete karşı çıktılar. Oysa erkek egemen sistemin ön gördüğü kadın tiplemesine uygun değildi bu davranış tarzları… Alışılmış olan, beklenen şey, nasıl Reyhaneh’in idam edilmemesi için özür dilemesi idi ise, Tuğçe’nin de o kadınların çığlıklarını duymasına rağmen, “ben kadın başıma ne yapabilirim ki?” deyip, üç maymunları oynaması idi. Ama O da diğerleri gibi; alışılmış olanı değil, olması gerekeni yapmış, eril zihniyetin karşısına dikilmişti. Bu nedenle, saldırganın arkadaşlarının deyimi ile “Tuğçe için bu son doğaldı”, zira “bir kadın, bir erkeğin onurunu kırarsa böyle şeyler olabilir” idi, yani erkek “öldürme hakkını “ kullanabilirdi. Tuğçe de eril zihniyete karşı çıkarak tacizci adamın “onurunu” zedelemişti. Reyhaneh, Deniz, Arin, Kader ve bütün onurlu kadınlar için de erkek egemen zihniyet benzer şeyler söylemedi mi?
Bu yıl 25 Kasım’da şiarımız, “Bu 25 Kasım’da Öfkemiz Daha Büyük, Daha Keskin!” idi. Daha öfkeliydik çünkü; eril zihniyet dünya genelinde günde beş kadın katlederek kadın katliamı yaşatmakta… Kadın emeği 21. yy’a rağmen hala ucuz ve yedek işgücü olarak görülmekte, ev içi emeği ise hiç görülmemekte, adına “Ev Kadını”… “çalışmıyor.”..denilmekte.. Kadınlar hala cinsel obje, meta, savaş ganimeti olarak görülmekte… Hala cinsiyet ayrımcı politikalar devam etmekte, hala kadın bedeni üzerinden politikalar yapılmakta.. kadının bedeni üzerinde, kadının kendisinden başka herkes söz sahibi olabilmekte… 21. yy da hala kadınlar yok sayılmakta… Öfkemiz Tuğçe ile bir kat daha büyüdü, daha keskinleşti.
Artık kadınlar, kendilerine biçilen toplumsal rolü reddediyorlar. Zor oluyor, yavaş ilerliyor, ama oluyor… Kadınlar olarak kadın olmanın ve ezilen sınıfın kadını olmanın bilincine ulaştıkça örgütlü gücümüz de büyüyecek, güçlenecektir. Daha fazla genç kadın yüreklerin toprak olmaması için, bilinçlenme ve örgütlenme çalışmalarımızı, öfkemizi ve kinimizi bileyerek, inancımızı katlayarak güçlendirmeliyiz.
Rahat Uyu Sevgili Tuğçe… Seni Mücadelemizde Yaşatacağız