Öff! Gene mi Deliha ya!?
Öncelikle kısa bir açıklama yapayım: Geçtiğimiz günlerde Deliha filminin gösterimine gitmiş ve bu filmden “rahatsızlık” duyduğum için bir eleştiri yazmıştım. “Recep İvedik’ten İyice: Deliha!” başlıklı eleştiri yazısına (okumak için tıklayınız) Amed YDK’dan bir arkadaşımızdan kısa bir yanıt geldi. (Yanıtı okumak isteyenler için tıklayınız.)
Biraz özen, olur mu?
Öncelikle küçük bir eleştirimi dile getirmek istiyorum: Sitemizde yayınlanan bir eleştirinin dikkatle okunup, buna ilişkin düşüncelerin dile getirilmesi gerçekten hem benim hem bizim açımızdan oldukça değerli hem siteye hem de kadın mücadelemize canlılık katan bir şeydir.
Ama bu biraz daha özenli yapılabilinir diye düşünüyorum.
Neden böyle düşünüyorum?
Bir, bence yoldaşın cümlelerine baktığımızda oldukça güçlü bir kalemi olduğunu anlamak mümkün ve dolayısıyla bundan daha iyisini yazabileceği açık.
İki, böyle bir tartışma, sadece iki kadın/iki yoldaş arasındaki bir polemik olmadığına göre bu eleştirileri takip eden kadınlara derdimizi anlatabilmemiz lazım.
Bu arada “özen” konusu sadece bu yazıya yönelik bir eleştiri değil, bence genel bir tarz olmalı. Bu “özen”, yazıyı kaleme alan kişinin hem kendi düşüncelerine, deneyimlerine, bakış açısına verdiği ya da vermesi gereken önemi gösterir hem de kendisi dışındaki kadınlara derdini anlatabilmeyi ne kadar önemsediğini…
Bazen ne yaparsan yap, olmuyor bazen
Bu arada kesinlikle katılıyorum; ne kadar kötü olursa olsun bir kitabı sonuna kadar okumak; ne kadar zor olursa olsun başladığın cümleyi bitirmek ne denli önemliyse, hadi fiyat da vereyim: 10 TL verip bir sinema koltuğuna oturduysak ne kadar itici olursa olsun bir film sonuna kadar izlemek gerekir. (Yani o paraya yazık, değil mi? Bu arada siteye konulacak diye yazılarımıza gülücük koyamamak da ne kötü arkadaş!)
Hele de o filmi eleştirmeye kalkışacaksak!
Ama her zaman da böyle olacak diye bir durum yok. Bazen bir kitap 10 sayfada kendini ele verir ve siz damağınızdaki tat bozulmasın diye o kitabı bırakırsınız. Karşınızdaki insanın sizi dinlemediğini düşündüğünüzde ya da cümlenin sonu hayatınızla ilgili dönüm noktasına gidecek kadar hayati bir noktaya eriştiğinizde o cümleyi tamamlamaktan vazgeçersiniz.
Yine aynı şekilde 1,5 saatlik bir filmin yarısını seyrettiğinizde eğer bol sürprizli bir film değilse genel gidişatı anlamanız zor olmaz ve o filmde aşağılandığınızı düşünüyorsanız 10 TL’nin içine tükürür, “lanet olsun” der kalkarsınız o rahat koltuklardan, çıkarsınız o sinema salonundan…
Olması gereken ideallerle hayatın yürümediğini hepimiz biliriz, öyle değil mi?
Deliha: O da insaan!
Gelelim asıl meselemize… Deliha’ya!
Öncelikle Deliha filmine yönelik eleştirimizi “İnsanları yargılamadan önce tüm boyutlarıyla gerçeklerini değerlendirmek gerekir” şeklinde kişiselleştirilmiş bir tarzda ele alınması doğru değil. Oradan bakarsak Recep İvedik’i bile temize çıkarırız. Sonuçta o da kendi içinde iyi ve yumuşacık bir adam!
Deliha, bir film karakteridir, sevgili dostum. Ve senarist, yönetmen ya da filmin yapımcısı olan şirketin o role yüklediği misyonu yerine getirir. Dolayısıyla Deliha’ya yönelik bir eleştiri, Deliha’ya değildir aslında, ona o misyonu yükleyen senarist, yönetmen ya da filmin yapımcısı olan şirkete ve de bunlara şekil veren erkek egemen zihniyetedir.
Deliha’nın misyonu neydi?
Deliha, toplumsal olarak kadına yüklenen güzellik kriterlerine sahip olmayan, erkeksi tavırlarıyla toplumda yer edinen bir kadındır. Toplumda böylesi kadınlara rastlamak zor değil, aksine çevremize her baktığımızda belki de onlarca Deliha’ya çarparız ya da her birimiz ara ara Deliha olmak zorunda kalırız. Bu hayatta kadın olarak ayakta kalmak zor ne de olsa!
Ama diğer yazımda da söyledim: Benim eleştirim, Deliha’nın deli-doluluğu hatta erkeksiliği bile değil! “Rahatsız edici olan Zeliha’nın ‘evde kalmış’ bir kadın ile sesini bile duymakta güçlük çektiğimiz kendine güvensiz bir kadın ve ‘kadınsı’, ‘silik’ bir erkek üzerinde bir ‘erkek’ gibi otorite kurmuş olması ve bu erkil otoritenin Zeliha’yı Deliha yapan temel unsur olması…”
Ve şimdi de ekliyorum: Rahatsız edici olan aynı zamanda bu durumun komedi malzemesi haline getirilmesidir…
Filmin esas kaygısına bakmak lazım bence
Ayrıca Deliha’nın kullandığı “Bu benim tercihim değildi. Ben erkek gibi yetiştirildim. Fakir olduğumuz için sana olmayan kıyafetleri bana giydiriyorlardı. Babam öldüğü için evin erkeği olmak bana düştü. Böyle olarak annem ve anneannemi koruyacağımı düşündüm” cümlesi tek başına filmin cinsiyetçiliğini, kadına yönelik içerdiği küçümsemeyi ve aşağılamayı örtmeye yetiyor mu?
O zaman Deliha’nın karşı apartmanda sürekli pencereye çıkan beyaz atletli yaşlı adama, üst katta adamın sözlerini “yanlış anlayan” orta yaşlı bir kadın için söylediği “Bence götür, iyi parça!” şeklindeki (ve buna benzer onlarca örnek) cümlelerini nereye koyacağız?
Bir de yoldaşın bahsini ettiği cümle filme esas rengini veren cümle midir ki bu kadar esasa alalım biz onu! Pek öyle olduğunu düşünmüyorum. Aksine bu cümleleri Deliha’ya kurdurarak, Deliha gibi “erkeksi” ve “kaba-saba kadınlara” acıma hissi yaratmak anlamına geldiği bile düşünülebilir?
Filmin esas kaygısına bakmak lazım. Araya sıkıştırılmış iki-üç “ilerici”, “ajite edici” cümleye değil!
Esas kaygı kadın aşağılaması, küçümsemesi üzerinden karakterler yaratarak (ister Recep İvedik gibi erkek ister Deliha gibi kadın) prim yapmak! Gişe rekorları kırmak!
Amacım buna dikkat çekmek ve kadınları uyarmaktı.
“Recep İvedik’ten İyice: Deliha!” yazısını yazan YDK’lı