Piskolog Banu Bülbül: “Katliamın etkileri öz örgütlenme ile aşılır”
Ankara: Ankara katliamının ardından ortaya çıkacak psikolojik etkileri değerlendiren Psikolog Banu Bülbül, yaygın olarak ifade edilen ‘biz artık sağlıklı bireyler olamayız’ söyleminin yanlış olduğunu dile getirdi. Banu, “Tam tersine asıl sağlıklı olan insanların böylesi olaylara tanıklık eden ve bunun bir daha olmaması için kafa yoran, mücadele eden kişilerdir. Tıpkı Gezi gibi, öz örgütlerinin çoğaltılmasıyla insanların derdini karşılıklı anlatmasıyla bu süreç aşılır” dedi.
Ankara’da yaşanan katliamın ardından yaşanabilecek ruhsal çöküntüyü psikolojik açıdan nasıl atlatılabileceğini Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) üyesi Banu Bülbül’e sorduk. Barış Mitingi’ne giden yurttaşların farklı hayalleri ve umutları olan insanlar olduğunu söyleyen Banu, birçoğunun daha önce bir saldırıya maruz kalmadığı için travmatik etkisinin boyutunun daha büyük olabileceğini söyledi. Banu, travma belirtilerini şöyle sıraladı: “Bir takım korkular, sıkıntılar, kabuslar, mutsuzluk, yas, sık sık kaybettiklerini düşünme, özlem, çabuk irkilme, dikkat dağınıkları uyku sorunları, çeşitli saplantılar, sessizlik, hasret, sık sık kaybettikleri kişiyi arama, onu rüyalarında görme, kan kokusu alma, çığlık sesleri duyma gibi travmalar, aylar hatta yıllarca sürebilir.”
‘Saldırı hükümete karşı kırılmalar yarattı’
Saldırıyla birlikte tek bir kişinin veya siyasi liderin hedef alınmadığı aynı zamanda bir kitlenin de hedef alınabildiğini gören kitlenin, saldırının hemen ardından ise atılan gaz bombaları, gözaltılar ve yas ilan edilmesine rağmen fiilen olmaması, ilan edilen kurumlara da uyarı yazısının gitmesi, daha önce belki de hükümetin bu yüzünü görmeyen insanlarda ciddi kırılmalar yaşattığını söyledi. Banu, “Bu kırılmalar insanlarda yalnızlık ve anlaşılmama hissi uyandırabilir. Saldırıda hayatta kalanlarda farklı etkiler de yaşanabiliyor. Kimi çok ağlarken, kimi hiç ağlayamıyor. Ya da bazıları olayı hiç anlatmak istemiyor. O nedenle travma yaşayan kişiye onun istediği boyutta yaklaşmak gerek. Kendi merakımızı gidermek için soru sormamalıyız. Kimileri bilgisayarda sürekli olayı izlemek isterken, kimileri ise olaya dair hiçbir şey dahi duymak istemeyecek. Bu tür davranışlara karşı tamamen onlara uyumlu bir şekilde hareket etmeliyiz. Örneğin olayın ardından birçoğu yemek dahi yemek istemeyecek, bu durumda onlara zorla yemek yedirmemeliyiz, ya da yapmak istemedikleri bir hareketliliği zorla yaptırmamalıyız. Aileler de daha hassas davranmalı. Çocuğunu kaybetme hissini onlara çok hissettirmemeli, daha önce 5 defa arıyorsa, bu süreçte 3 defa aramalı” uyarısında bulundu.
‘Birbirimize dokunmak gerek’
Hayatta kalanlarla alınan görüşmelerde birçoğunun patlamanın olmasına ve insanların yere yığılmasına rağmen hala olaya inanmak istemeyen bir psikolojiye kapıldıklarını anlattıklarını aktaran Banu, “Yaralıların birçoğu ise kanamadan yere yığılana kadar kendisinin de yaralı olduklarının farkında olamamışlar. Dolayısıyla yaşanan psikoloji kişinin geçmiş deneyimleri ve kişiliklerine göre değişir. Şu an yaralıların dahi ağır yaralılara refakatçi olması durumu söz konusu iken kendi acılarını erteleme durumu var. Bir süre sonra bunun etkisi daha fazla olabilir. Bu anlamda birbirimize dokunmak ve paylaşımda olmak gerekiyor. Saldırın hemen ardından burada insanlar tıpkı Gezi direnişi gibi çadır kurup komünler oluşturdu, bu çok önemli. Örneğin ben psikoloğum bu anlamda dayanışırken, bir başkası ise evde sandviç hazırlayarak, avukatlar adli tıp kurumu önünde sabahlayarak, doktorlar yaralılara koşarak büyük büyük bir dayanışma örneği gösterdi. Ülkede oluşamayan duyarlılıktan dolayı kendini yalnız ve çaresiz hissetme etkisi bu şekilde giderilebilir. Psikolojik açıdan bu tür paylaşımlar insanların rahatlamasını sağlıyor” dedi. Banu ayrıca TİHV olarak saldırıdan etkilenenlerin destek alması için bir komisyon oluşturduklarını belirterek, destek isteyen tüm yurttaşlara başvuru çağrısında bulundu.
‘Saldırının etki çemberi çok geniş’
Banu destek ihtiyacı olabilecek grupları ise şöyle sıraladı: “Alanda bulunup yaralananlar, hafif yaralananlar, alanda olup saldırı bölgesinde olmayanlar, yaralıların aileleri ve hayatını kaybedenlerin aileleri.” Saldırının etki çemberinin dolayısıyla çok geniş bir alan kapladığının altını çizen Banu, toplumsal iyileşme için kuşakların değişmesi gerektiğini belirterek, travma etkisinin yıllar süreceğini kaydetti. Banu, “Şimdi ise hayatını kaybedenlerin öyküsünü anlatmak zamanı. Böylece insanların kalbinde barış tomurcuğunun yeşerebileceğini düşünüyorum. Tıpkı Gezi gibi, hatta gezi forumlarının çoğaltılması ve öz örgütlerinin çoğaltılmasıyla insanların derdini karşılıklı anlatmasıyla bu süreç aşılır. Böylesi bir durumun önünün açılmasıyla toplumsal travmanın atlatılması uzun yıllar gerektirmeyebilir. Artık barışı Tren Garı’nın önünde bir araya gelen insanların ruhunu yaşatmakla gerçekleşebileceğini düşünüyorum” diye kaydetti.
‘Mücadeleci insanlar en sağlıklı olanlardır’
“Garda yaralananlar veya tanıklık edenler arasındaki çok sayıda yurttaş daha önce Suruç’a ve daha birçok saldırıya tanıklık eden insanlar var” diye devam eden Banu, birçoğunda oluşan, “biz artık sağlıklı bireyler olamayız” düşüncesine katılmadığını söyledi. Banu, “Tam tersine asıl sağlıklı olan insanların böylesi olaylara tanıklık eden ve bunun bir daha olmaması için kafa yoran, mücadele eden kişilerin olduğunu düşünüyorum. Toplumun onurlu bir yaşam sürdürmesi için canını tehlikeye atan kişilerin toplumun en sağlıklı bireyleri olduğunu düşünüyorum. Örneğin avukatlar, gazeteciler, doktorlar, psikologlar ve olayın hemen ardından dayanışmak adına akın eden herkes, bu toplumun en sağlıklı üyesidir. Olanlara karşı mücadeleye devam etmek, olaylara karşı baş edebilmenin en büyük göstergesi” dedi. (Kaynak: Jinha)