Herhangi bir kadının hikayesi: “Özgürleştikçe güçlüyüm”
Yeni Demokrat Kadın’da deneyim yazılarını gördüğümden beri “ben de yazmalıyım” düşüncesi hep oldu. Ama ya erteledim ya cesur hissetmedim o kadar kendimi. Şimdi biliyorum ki cesur olan benim; korkak olansa erkek akıl, bana tüm bunları yaşatan o sistem!
Nasıl bir ailede büyüdüğümle başlayayım, Türk-Sünni bir ailede; ulusal, mezhepsel, sınıfsal çelişkinin pek hissetmediğim fakat; cins çelişkisini derinden hissettiğim bir yerde büyüdüm. Hep erkeklere karşı bir öfkem vardı. (Bunun nedeni ise belki de kendime yeni itiraf edebildiğim, çocuk yaşta komşumuzun oğlu tarafından sistematik tacize uğramamdır.) Bu öfke yüzünden bizim neslin ortaokulda başlayan aşk maceraları bende olmadı. Politikaya hep bir ilgim vardı zaten. Şanslıyım ki okuduğum lisede devrimciler vardı ve ben onlarla tanıştım. Önceleri korktum örgütlenmekten çünkü müthiş milliyetçi bir ailem vardı. Fakat devrimcileri tanıdıkça örgütlenme gücümü gördüm kendimde.
“O” istediği zaman görüşüyorduk, “o” istediği için mesaj atıyordu
Neyse bu arada ergenlik aşkım da oldu tabii. O da örgütlüydü, bir devrimciydi, ideolojik ve politik birikimi çok iyiydi. Çok etkilenmiştim tabii, ayrıca kafamda “o asla bir kadını kırmaz, asla bir ayrımcılık yapmaz” imgesi vardı. Fakat, bir şeyi unutuyordum, ne kadar politik birikimi olursa olsun, ne kadar pratiği sağlam olursa olsun sonuçta, o egosu sürekli tatmin edilmesi gereken bir yaratık olan erkekti. Bu arada çok sevilen bir insandı. Herkesin çok sevdiği adı dillerden düşmeyen bir insan… Neyse gel zaman git zaman içimdekiler büyüdü, büyüdü ve artık taştı. Bir arkadaşımın da desteğiyle gidip “ ben seni seviyorum” dedim. Ne reddetti ne de kabul etti. Ne idüğü belirsiz bir halde kaldı durum. Bu arada “o” istediği zaman görüşüyorduk, “o” istediği için mesaj atıyordu. Aramızda ne bir şey var diyebiliyorum ne de yok diyebiliyorum. Tabii bu arada yeni örgütlenmişim nasıl işler, yoldaşlık nasıldır bilmediğim için aramızda olanlardan diğer yoldaşların haberi yok.
Neyse bu sürünceme bir yıl kadar böyle gitti. Sonra aynı okulda olmamıza rağmen selam bile vermemeye başladı, bir de öğrendim ki başka bir kadınla uzun zamandır bir ilişkisi varmış! (Benimle flörtümsü bir ilişki yürütürken bile) Dünyam yıkıldı tabii, tüm suçu hep kendimde aradım çünkü; o çok sevilen bir insandır, bir devrimciydi ve suçlu olamazdı tabii!
Kendi klasik kadınlığımla çarpıştım, onun erkekliğiyle yüzleştim
Neyse uzun bir zaman suçu hep kendimde arayarak, duygusal anlamda hiçbir erkekle bir ilişki kurmadan yaşadım. Bu arada o üniversiteyi kazandı gitti o zaman zarfında görmediğim için duygularımın da küllendiğini düşündüm. Bir yıl sonra ben de aynı şehire gittim, tabii ki ona olan ilgimin farkındaydı ve yine kullanmayı ihmal etmedi “erkek” arkadaş. Bir ilgilenip bir yüzüme bile bakmıyordu. Bu durum onu görmemek için beni mücadeleden bile alıkoymuştu. Bir gün kendime dedim: “Nasıl ya sen bir kadınsın ve bir erkek senin özgürlük mücadelende seni nasıl alıkoyabilir?” Ve böylelikle geri dönüş yaptım mücadeleme, kadınlığımın mücadelesine. Karşısına ben de hiçbir şey olmamış gibi çıktım yeniden, kadın yoldaşlarımla paylaştım bu durumu, paylaştıkça kendi klasik kadınlığımla çarpıştım, onun erkekliğiyle yüzleştim. Bu da beni daha güçlü kıldı tabii! (Var olsun kadın yoldaşlığı! )
Evet, unutmuştum, aşmıştım bu durumu! Ama irili ufaklı ilişki bile denemeyecek deneyimler yaşamıştım bu arada. Fakat hiçbiri beni yıpratmadı. Çünkü hep üç adım uzak durdum onlardan. Kendimi korumalı, aynı şeyleri yaşamamalıydım. Bir de bu arada feodal baskılara karşı da ciddi mücadeleler veriyordum, örgütlü mücadele yürüttüğümü devletin ispitçilerinden öğrenen ailem sürekli baskı kurmaya çalışıyordu. Ve ben de bazen kaçak göçek bazen de açıktan mücadele ediyordum onlarla. Yer yer telefonumu elimden alma çabaları yer yer “okula göndermeyeceğiz” tehditleri ama hepsini yarıp geçiyordum.
Sonra bana ilgisi olduğunu söylenen bir arkadaş, uzun uğraşları sonucu ilgimi çekmeyi başarabilmişti. Daha yakından tanımak istedim, tanıdıkça önyargılarımın olduğunu düşündüğüm şeyler siliniverdi. ( Halbu ki ne kadar da haklıymışım önyargılarımda ) Uzun zamandır kimseyi almadığım ve bir daha alamayacağımı düşündüğüm kalbime girivermişti bir anda. Hayatımın en güzel günlerini yaşıyordum sanki. Yoldaşlarım, arkadaşlarım, “o adam” yanımdaydı. Fakat bir gün görüşmememiz gerektiğini söyledi ve beni bırakıp gitti. O dönem kızmamıştım ona kendince haklı sebepleri vardı.
Tam orta yerimizde bir bomba patlattılar o gün bizim
Aynı dönemde uzun zamandan beri çalışmasını yaptığımız bir yolcuğumuz vardı. Gülerek, eğlenerek, heyecanla gittiğimiz yolcuğumuzun sonunda sadece benim değil, bu ülkedeki tüm ezilenlerin hayatının değişeceğini bilmiyordum tabii. Tam orta yerimizde bir bomba patlattılar o gün bizim. Bir sürü yoldaşımı, arkadaşımı, dostumu gözümün önünde katletmişlerdi. Üzerimden onların et parçaları çıktı ve ben orada durup ağlayamadım bile. Çünkü; yaralılarımız vardı ve ağlamaya zamanım yoktu. Hep onu dedim kendime “Sakin ol, sakın kendini bırakma yaralı değilsin, bir sürü yaralı var onlarla ilgilenmek zorundasın. Sakın ağlama.” Öyle de yaptım hastaneden çıkana kadar. Sonra bizi daha güvenli olacağını düşündükleri evlere götürdüler, biriken her şey çıktı.
Bu arada bir tek yanımda en çok olmasını istediğim “o” yoktu. Çok istemiştim halbuki. Ailem patlamayı öğrenip beni çabucak eve çağırdı, ben de ne yapacağımı bilememezlikle, o şokla gittim eve. ( Şuan ki aklım olsa bedeli ne olursa olsun gitmezdim.) O eve gittiğim gibi 3 ay kalmak zorunda kaldım, devletin beni katlettiği yetmezmiş gibi bir de ailem beni cezalandırmıştı. Elimden telefonu almışlardı, kendi istedikleri dışında kimseyle görüştürmüyorlardı. Arkadaşlarımdan, yoldaşlarımdan haber ancak evde gizli gizli izlediğim İMC TV’den ( evet arkadaşlar o kanalın bende yeri ayrıdır) alıyordum. Aklımı yitirmek üzere olduğumu düşünüyordum. Gel zaman git zaman, okul vakti gelmişti ve ailem bana bir lutüf(!) sunup beni okula göndermeye karar verdiler. Eee akıllanmıştım 3 ayda! Okula ilk geldiğimde mutlu görünmek, güçlü görünmek için elimden geleni yapıyordum. Ama o kadar güçsüzdüm ki, o kadar mutsuzdum ki… Sırf insanlar bunu fark etmesinler diye kimseyle ikili bir sohbete girmiyordum.
Bu arada ailemin baskıları da hız kesmeden devam ediyordu tabii, mücadele etmek istiyordum fakat aileme karşı yenik düşeceğimden korkuyorum. (Evet devletten, katliamlardan korkmuyordum ama ailemden korkuyordum!) Bu ikilik idare etme durumu bir dönem boyunca sürdü. Bir sabah bir telefonla uyandım ki annem ve babam kaldığım yurda gelmişler ve beni alıp eve götürmeye karar vermişler. Çünkü; ben akıllanmamıştım ve mücadelemi sürdürüyordum. Gelmek istemediğimi söyledim, ikna olmadılar. Tabii ki de yurt idaresi onların yanındaydı. Kapana kısılmış gibi hissediyordum, bu 3-4 saat böyle sürdü. Sonra buradan böyle çıkamayacağımı anlamıştım ve “Kabul, geleceğim. Üzerimi değiştireyim” diyerek ayrıldım annem ve babamın yanından. Aynı yurtta kaldığım başka bir kadın yoldaşın yardımıyla yurdun küçücük arka mutfak penceresinden kaçtım. Bir arkadaşımın yanına gittim. Bu arada telefonum da ailemde olduğu için Facebook’tan bir sürü “Annen ve baban çok kötü, bir kere ara iyi olduğunu söyle, gideceklermiş” mesajı alıyorum. Dayanamadım, vicdanım el vermedi ve aradım iki gün sonra “Kızım gel bir görelim, gideceğiz” cevabını aldım. İnanmıştım, anlamışlardı onların istediği gibi yaşamayacağımı. Yanıldığımı sonradan anladım tabii. Beni ikna ederek eve götürdüler. Bir hafta sonra tekrar gelecektim okuduğum şehre fakat geleceğimi düşündüğüm gün “yok öyle yağma” diyip beni yine alıkoydular zorla evde.
Koştukça zincirlerimi kırdım ben…
Bir şey değişmişti ama ben, eski ben değildim. Bir kere o kopuşu gerçekleştirmiştim bir daha geri dönemezdim. Hep söyledim asla boyun eğmeyeceğimi… İrademi kırmak için kaçarım korkusuyla “güvenlik” önemlerini daha da arttırdı tabii ailem. Yanıma biri telefonla bile giremiyordu. Boyun eğmedim tabii fırsatını bulup kaçtım, cebimde beş kuruş param yokken. Güvende hissedeceğim bir yere kadar koştum, koştum… Koştukça özgürleşiyordum sanki, öyle de oldu tabii koştukça zincirlerimi kırdım ben…
Bir iki gün ailemin yaşadığı şehirde kaldım sonra, okuduğum yere geri döndüm. Bu arada ailem polise gitmiş, kayıp ilanı vermiş, tüm sülale beni arıyor tabi… Kimsesiz ama bir o kadar da güçlü hissediyordum kendimi, aradan 3 hafta filan geçtikten sonra ben istediğim için annemi aradım ve iyiyim diyip kapattım.
Bu arada son dönemimdi ve okulu bitirecektim de inat etmiştim çünkü. Öyle de yaptım mezunum şimdi :)
Neyse ailem epey yumuşak davrandığı ve annemin rahatsızlığı olduğu için telefonla rutin görüşüyordum. Bir de aynı zaman diliminde evsiz kaldığım için de babam “Annen orada tedavi olsun. Daha iyi bir doktor varmış, sen de okul bitene kadar rahat edersin” dedi. Tabii inandım yine ben zincirlerimi kırmıştım, gerçekten de kırmışım bu arada. Annemle beraber yaşamaya başlayınca üzerimde kurmak istediği daha önce ses çıkaramadığım tüm tahakkümlere boyun eğmedim. Ve bir gün annemin gözü önünde o evi de terk ettim. Eve geri dönemeyeceğimi anlayınca annem, evi kapatıp babamın yanına dönmek zorunda kalmıştı.
Ben mücadele ettikçe ve özgürleştikçe güçlüyüm
Bu arada tüm bunlar yaşanırken bizim o “erkeği” de unutmamak lazım. Ben çok derin hisler yaşadığımı düşünürken, onun sevgisinin ne kadar bencilce, erkekçe, hoyratça olduğunu fark ettim. Evet, sevmişti zamanında ama bu sevgi erkekti. Tüm bunlar olurken bana bir nasılsın bile demeye yeltenmedi arkadaş. Tekrar hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olacak. Fakat; gerçek olan, insan olan bendim, benim sevgimdi. O yüzden yepyeni ve çok daha güçlü bir kadın yaratmamda faydası oldu erkek arkadaşımızın. Buradan eğer okuyorsa ona da teşekkürlerimi sunuyorum. Kırgın ya da kızgın değilim aksine haline acıyorum.
Sonra ailemle olan tüm bağlarımı koparınca anladım ki ben bir kadın olarak güçlüyüm aslında ne “o erkeğe” ne de başka bir erkek aklının ürününe ihtiyacım yok. Ben mücadele ettikçe ve özgürleştikçe güçlüyüm.
Tüm bunları en yakınımdakilere bile anlatmaya utanıyordum ama utanmam gereken ben değilim. Bana tüm bunları yaşatan devlet, erkekler…
İşte o yüzden sevgili kadınlarım, “hiçbirinizin kirpiği yere düşmesin” diye yazıyorum bunları. Asla yalnız değilsiniz, değiliz…
Belki de hiç tanımayacaksınız beni ama ben hep yanınızda olacağım, siz de benim yanımda olacaksınız çünkü bizim kaderimiz bir sevgili kadınlarım…
Ve siz erkekler, okuyun bunları; okudukça korkun! Çünkü; kadınlar için artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Herhangi bir kadın