Melek’i hatırlıyor musunuz?
Melek’i hatırlayacaksınız. Ağrı’nın Hamur ilçesine bağlı Çağlayan köyünde Hanım ve Kasım Levent çiftinin 8 çocuğundan biri desek??? Peki ya, 16 yaşında evlendirildiğini söylesek??? “Binlerce çocuk gelinin yanında lafı mı olur” mu diyorsunuz??? Peki ya, evlendirildiği Ferdi Karaaslan tarafından sürekli şiddet gördüğüne ne dersiniz??? Çok mu klasik??? Tamam, biraz daha özele girelim; şiddetten kaçan Melek, ilk çocuğunu sokakta dünyaya getirdi ve çocuk yaşamını yitirdi. Ve Melek için çok daha zor günler başladı; Melek akıl sağlığını yitirmişti bu olay sonrasında.
Babası tarafından köyüne geri götürülen, ama aile “büyük”leri tarafından “namus” meselesi denilip gerisin geriye, yani şiddet gördüğü eve gönderilen Melek.
Hatırladınız değil mi? Evet o; abisi tarafından eşinin evinde tuvalette zincirlenmiş bir şekilde kapatılan Melek! Yaşamını yitirmeden önce objektiflere çaresiz duruşunun yansıdığı o Melek! “Öldüremedikleri için ölüme terk edilen Melek!” 24 yaşında yaşamın her türlü acısını gözlerinde biriktiren ve sitemle bakan o gözlerin sahibi gerçek bir melek şimdi…
Bugün (29 Kasım), Melek’in duruşması vardı. Melek’in “eşi”, babası, kayınpederi ve kayınvalidesi “suç ihmalli davranışla ölüme sebebiyet vermekten” müebbet hapis cezası ile yargılanıyor. Ve elbette kendilerine göre, “suçsuz”dular. Tıpkı tüm diğer benzerleri gibi…
Bakın nasıl savunuyorlar kendilerini:
“Asıl mağdur olan benim”
Baba: “Kızımı öldürdüler, mağdur olan benim. Şiddet uyguladılar, almak istedim vermediler. Kızımı Çağlayan Köyü muhtarı Başar Levent ve polisle birlikte gidip evlerinden aldım. Hastalığından dolayı bir şeyhe götürdüm, muska yazdırdım. Kızımın bu durumda olduğunu bilmiyordum. Çünkü bizi evlerine almıyorlardı. Oğlum Reis, İstanbul’dan gelince öğrendim. Tuvalete kapatmışlar, üzerini bezle örtmüşler. Elini bağlamışlar. İnsanlık dışı şiddet uygulamışlar. Vücudunun her tarafı delik deşikti, ağzında maske vardı. İlk doğumunu eve almadıkları için kar üzerinde gerçekleştirmiş.”
“Bana sadece 2 yıl kadınlık yaptı”
Eş: “Melek, ilk çocuğunu Devlet Hastanesinde doğurdu, kar üzerinde değil. Çocuk bir hafta kuvözde kaldı, ama yaşamadı. Evlendim evleneli ailesi bize gelmedi. İkinci ve üçüncü çocuklarımdan sonra eşim rahatsızlandı. Doktora götürdüm, belinden rahatsızdı ve yürüyemez durumdaydı. İlaç verdi. Her ihtiyacını annem karşılıyordu. Melek bana sadece 2 yıl kadınlık yapabildi. Ölen çocuktan dolayı psikolojisi bozulmuştu. Söylenildiği gibi eşim tuvalette değil, benimle aynı yatakta yatıyordu. Yaraların o kadar büyüdüğünü bilmiyorum. İnşaatlarda çalışıyor ve onu tedavi ettirebilmek için para biriktiriyordum. Kayınpederime ‘Gel kızını hastaneye götürelim’ dedim. Ama o ‘senin eşin beni ilgilendirmez’ dedi. Benim hiçbir suçum yok.”
“Ellerimle yemeğini yediriyordum”
“O gelin değil, kızım”
Kayınvalide: “Gelinim son çocuğunu doğurduktan sonra duvarlara tutunarak yürüyordu. Sonra adım atamaz oldu. Ben ona ve çocuklarına, aileme bakıyordum. Tuvalete götürürken, felçli olduğu için üzerime düşüyordu, akli dengesi yerinde değildi. Derdini anlatamıyordu. Bir bardak çayı bile elinde tutamıyordu. Ellerimle yemeğini yediriyordum. ‘İştahım yok’ diyerek istemiyordu. Gelinimi tuvalete götürdüm, banyo yaptırıp Erzurum’a hastaneye yollayacaktım. İşte o sırada polisler geldi ve onu tuvalette gördüler.”
Kayınpeder: “İddialar asılsız, onu tuvalette değil, yatakta yatırdık. O gelin değil, kızım.”
Herkes mağdur, suçlu Melek mi?
Bu davadaki sanıkların hepsi mağdur. Biri 8 yıldır evli olduğu Melek, kendisine sadece 2 yıl “kadınlık yaptığı” için, diğeri elleriyle yemek yedirip, ona baktığı için… Bir tek Melek yok orada! Ve artık hiç olmayacak. Yine de Melek’in davasını takip etmeye, onun gözleriyle, o acısını gömdüğü gözleriyle, onu ölüme mahkum edenleri yargılayalım.
İstanbul’dan bir YDK’lı