ANI | Gidenlere…
Uzaklarda olduğum bu yıllarda kaç insanı sessizce, çığlık atarak, sezdirmeden, öfkeden kudurarak uğurladım sonsuzluğa.
Heteroseksist bu düzenin her türlü madiliğine inat gülmeye, dövüşmeye, yaşadıkça çıldırtmaya devam ediyorlardı. Sonra ne oluyordu da o güçlü, direngen insanlar bir anda yorulup bırakıyorlardı kendilerini o uçurumun kıyısından? Ölüm gerçekten karınca sırtında fil mi bizler için?
Bunca soruyu sorarken daha kaç caniçimiz, bacıkolimiz, ablamız ayrılacak aramızdan? Sahi hiç mi bilmiyoruz ne zaman o sınıra geldiklerini dostlarımızın? Aslında her gün heteroseksist ablukanın bizi sürüklediği sınır orası. O uçurum, bir sınır yaşamla ölüm arasında. Günden güne beterinden geçtiğimiz bir çizgi. Ben o çizgide dolaşırken aklıma hep henüz burada olanlar geliyor. Madilik alıkmaya devam eden, kahkahasından yeri göğü inleten, turna misali zarifçe süzülerek dünyayı güzelleştiren, buralarda bizleri tutan gözler geliyor.
Zirve’yi de yitirmişiz. Zirve de gidivermiş aramızdan. Defalarca kez uğradığı transfobik saldırılar vesilesiyle tanışmıştık Zirve’yle. Her şeye rağmen zirvedeydi o. Her şeye rağmen, acıyor ama yaşayacağım demişti. Şimdi çok uzaklardan Zirve’yi de uğurluyorum. Cenaze törenine bile katılamayacağım belki. Ama bir türkü de senin için söylesin mavzerim. Bir stran da senin intikamın için çınlasın düşmanın kulaklarında.
Sizi aramızdan alan, bizleri uçurumun kenarında dolaştıran, çok yakından tanıdığımız bu heteroseksist düzeni de onu yeniden üretip savunanları da öldükten sonra bile rahat vermeyen bu karanlığı da yıkacağız.
And olsun Zirve’ye, Elif’e, Didem’e, Figen’e, Eylül’e ki bu düzeni yıkmak için yaşamaya devam edeceğiz.
Sizi aramızdan alan yalnızca o çok bildiğimiz sokak ortasındaki saldırganlar değildi. Sizi aramızdan alan aynı zamanda bedenlerimizi tartışmaya açanlardı; sizi aramızdan alan aynı zamanda sinsice her türlü psikolojik şiddeti uygulayanlardı; sizi aramızdan alan sözde “ablalık, annelik” yapan ama özel mülkiyetleri haline getirenlerdi; sizi aramızdan alan emeğimizin “işçilik mi değil mi” olduğunu tartışanlardı; sizi aramızdan alan aynı zamanda bu ağacın kendi içindeki kurduydu. Bu özgürlük ağacı büyürken sizin olduğunuz dallar ne çiçekler verdi.
O çiçekler düşerken yere kıvılcıma dönüşecek, bozkırı tutuşturup bu dünyayı yakacak. O kurt da o yangının dumanından ölüp gidecek. İçeride zavallıca çürüyecek. Oysa sizin kıvılcıma dönüşen çiçekleriniz hep aklımızda olacak.
Gidenler yüreğimizi dağıttılar, hepsinin izleri kaldı. Ama zaman bahara yürüyor, kırılan dallarımız yeniden göğerecek… Emeğimiz de, bedenimiz de, kimliğimiz de özgürleşecek. Bu madilik son bulacak kızlar, bu madilik son bulacak ve sizler gökyüzünden mi artık nerden ölümün ağırlığını kaldıracaksınız bizden sonra gelecekler için.
Siz direndiniz, siz yılmadınız, siz teslim olmadınız. Kimse ama kimse sizi teslim alamadı. Ölümünüz bile birer isyandı… (Rojava’dan bir yoldaş)