Kılıf uydurulan cinayetlere dikkat
Nefret cinayetleri politiktir
Amed’de 2012 yılında nefret cinayetiyle katledilen R.Ç’nin davasına bizde Amed YDK olarak imza kampanyası ve benzeri çalışmalarla dahil olduk. R.Ç davası nezdinde gündeme tekrar gelen nefret cinayetlerini Keskesor oluşumuyla konuştuk.
Yeni Demokrat Kadın: Keskesor nasıl bir mücadele içerisinde yer alır, yaptığınız çalışmalarla ilgili bize bilgi verir misiniz?
– Keskesor LGBT oluşumu olarak biz ilk defa 1 Mayıs’ta kendi kuruluşumuzu ilan ettik 1 Mayıs’ta alanlara çıkarak gökkuşağı bayraklarını açarak sloganlarımızla rengimizle oluştuk. Keskesor LGBT’nin oluşma aşaması öncelikle sadece bir LGBT oluşumu olarak değil de cinsiyet özgürlükçü olup kadın özgürleşmesiyle birlikte toplumun özgürleşeceğinin LGBT bireylerin de özgürleşmesiyle hetero bireylerinde özgürleşebileceğini savunan anti-homofobi ve transfobi yapı olup anti-faşist anti-militarist bir yapıda ilerliyor. İçerisinde anarşistlerin, yurtseverlerin, devrimcilerin, demokratların da olduğu bir yapı. Daha çok çalışmalarında sadece bir LGBT oluşumu olarak kalmak ya da LGBT mücadelesi vermek değil, aynı zamanda Kürt ulusal sorununa ve kadın sorununa dair de mücadele veren bir oluşumuz. İlk oluşum aşamasında LGBT bireylerin yani Keskesor da yer alan arkadaşların örgütlenmesini ve örgütlemesini hedef alan bir oluşumuz. İlk toplantımızda biraz daha çok LGBT kavramlarını açıp, bunun üzerine film gösterimi yapıp ve LGBT örgütlerinin mücadelesinin nasıl olması gerektiğini tartışmıştık. Kendi içimizde örgütlenmeyi yaptıktan sonra diğer kuruluşları örgütleme üzerinde bir çalışma yürüttük.
YDK: Feodalizmin yoğun olduğunu Türkiye Kürdistanı’nda LGBT kimliğine sahip olmanın getirdiği sorunları bizimle paylaşır mısınız ?
– Kürdistan feodalizmin biraz daha yoğun olduğu bir bölge. Bugün bölgede töre ve ahlak cinayeti adıyla anılan cinayetler esasında bir nefret cinayetidir. Kadınlara yönelik bu şekilde cinayetler olurken, LGBT’lere dönük, özelliklede transseksüel ve eşcinsel bireylere dönük nefret cinayetleri devam ediyor. Son olarak R.Ç cinayetinden de biliyoruz. Burjuva medyada “Diyarbakır’da Eşcinsel olduğu öğrenilince, babası ve amcaları tarafından öldürüldü” şeklinde yansıdı. Bunu ahlaka uymadığı için töre cinayeti olarak yansıtmışlardı. Bugün baktığımızda Türkiye’de de, Kürdistan’da da ve diğer ülkelerde gerçekleşen LGBT cinayetleri aşk, töre ya da ahlak cinayetleri değildir. Altında yatan temel neden nefrettir. Bu kavramlar nefret cinayetlerine uydurulmuş kavramlardır. Kürdistan’da gerçekleşirse töre cinayeti, İç Anadolu’da gerçekleşirse geçim sıkıntı, Batı da gerçekleştiğinde ise aşk cinayeti olarak adlandırılıyor. Ama bunlar sadece bir bahane. 1 Eylül Dünya Barış gününde dövizlerimizde Kürdüz eşcinseliz yazdığı gerekçesiyle bir grup bize saldırdı. Bunu nedenini sorduğumuzda “siz Kürtlerin adını çıkarıyorsunuz, burjuva medya bunu çok güzel kullanacak, Kürtler eşcinseldir geçecek haberlerinde, bundan dolayı sizi kabul etmiyoruz ve burada istemiyoruz” diyerek saldırılarına kılıf uydurdular. Kürdistan’da LGBT bireylerin çektiği birçok sıkıntı var ama en çok yaşadığı sıkıntılardan biri aile sorunudur. Ev içerisinde annesine yardım eden bir eşcinsel erkek annesi ağır tepkiler alıyor ve ardından okulda da tepkiler alıyor. Dışlanmalarla karşılaşıyor ya da okuldan atılıyor. Erkeksen erkek gibi davran , kadın öğrenciysen pantolon giyemezsin gibi dışlanmalara maruz kalıyoruz. Diğer bir sorunumuzda iş alanlarımızın dar olması. Üniversiteyi bitirdiğimizde kendi iş alanlarımızda ya da başka alanlarda çalışamıyoruz. İşe girdiğimizde homofobik saldırılara maruz kalıyoruz. Bu yüzden tüm alanlardan dışlandığımız için tek çare olarak seks işçiliği yapmak zorunda kalıyoruz. Oysa bizlere başka iş imkanlar sunulsa seks işçiliğini yapmayız.
– Öncelikle YDK’nın da gündeminde yer alan R.Ç Davasıyla ilgili gelinen aşama hakkında neler düşünüyorsunuz?
– R.Ç davasını ilk öğrendiğimde bende bir korku yarattı. Ailem benim cinsel yönelimimi öğrendikten sonra bende aynı şeylere maruz kalabilir miyim diye büyük bir korkuya kapılmıştım. LGBT örgütlenmesi içerisinde olduğumuz için bizim örgütlenmemiz nerde başlıyor diye tartıştığımızda R.Ç davasını gündemleştirme kararı aldık. Herkese anlatmak için örgütleme çalışmalarına başlattık. R.Ç Davası ilk medyaya yansıdığında “Medya Market sahibi iş sıkıntısı nedeniyle öldürdü” diyerek ortaya çıkmıştı. Biz bunu araştırınca cinayetin bu nedenden dolayı olmadığını bunun nefret cinayeti olduğunu öğrendik. Kamuoyunda başta olmak üzere bunu her yerde yaygınlaştırmaya başladık. Bunun ardından örgütlere çağrımız oldu. R.Ç cinayetinin nefret cinayeti olduğunu belirttik. Kürdüz eşcinseliz diye dövizler hazırladık ve yürüyüş gerçekleştirdik. Böylece davayı gündemleştirmeye çalıştık. Katıldığımız ilk davada aile ikiye ayrılmıştı. R.Ç’nin annesi yanımıza gelip “Bizi yalnız bırakmayın. Amcaları bize saldırıyor. Ben hem babadan hem amcalardan şikayetçiyim. Oğlumu öldürdüler” deyip bizden yardım istemişti. Annenin bu tutumu böyle devam etseydi dava kısa sürede bir sonuca ulaşacaktı. Mahkeme heyeti hep kim öldürdü diye tartışıyor. Neden öldürüldüğünü tartışmıyordu. SPoD avukatı bu konuyu dile getirdi. Daha sonra mahkeme ertelendi. 2 Nisan’daki mahkemede bu sefer annenin saldırısına maruz kaldık. Saldırı esnasında polisin araya girmesi gerekirken polis bizlere de saldırdı.
Bu nefret cinayeti sonuçlandırılsın ki diğer nefret cinayetlerinin önü açılmasın. Bugün bir şeylerin olabilmesi için tüm örgütlerin ses çıkarması gerekir. Başta Amed ve çevre illerde bulanan LGBT örgütleri olmak üzere susmayacağız, 3 kişi de kalsak davayı takip edeceğiz.
YDK: Bilindiği gibi LGBT oluşumları/örgütlülüklerinin Türkiye’deki LGBT davalarına müdahillik talebi çeşitli nedenlerle reddediliyor. R.Ç davasında SPoD’un müdahillik talebinin kabul edilmesi bir emsal niteliği taşıyor. Buna dair düşünceleriniz nelerdir?
Üç LGBT derneğinin müdahillik talebenin bulunmasına karşın sadece SPoD’un müdahillik talebi kabul edildi. Ülkenin hükümet temsilcilerinin homofobik ve ayrımcı tutumları devam ettiği sürece, adaletin yerini bulamayacağını düşünüyoruz. Fakat bu davada müdahillik talebinin kabul edilmesine rağmen sonraki davalarda mahkemenin tutumu daha sert olabilir. Adalete güvenmiyoruz.
YDK: R.Ç. davasında beşinci duruşmanın geride bırakılmasına rağmen R.Ç.’nin cinsel yöneliminden ötürü öldürüldüğü görmezden gelinirken, hala tetiği kimin çektiğinin üzerinde durulması 24 Mayıs’ta çıkacak kararın ne yönde olacağını gösteriyor mu?
Hala cinayetin nefret cinayeti olduğu görmezden geliniyor. Bu da mahkeme sürecinin uzamasına sebep oluyor. Çünkü mahkeme adaletsiz işliyor. Biz davanın bu yönden ele alınmasını ve nefret cinayetlerinin önünün artık kesilmesini istiyoruz.
YDK: Geçtiğimiz günlerde akil insanların LGBT bireylerle görüşmesini nasıl karşılıyorsunuz? Bu görüşmeleri samimi buluyor musunuz?
– Bu heyet bir nevi Başbakan’ın oluşturduğu bir heyet. Başbakanın içinde böylesine homofobi ve transfobi varken Başbakanın oluşturduğu bu heyeti samimi bulmuyoruz. Akil insanlardan önce Başbakanın LGBT örgütleriyle görüşmesi gerekmekte, başbakanın içindeki homofobi ve transfobinin yok edilmesi gerekmekte. Akil insanların oluşturduğu heyet halktan oluşan bir heyet olsaydı, bu bize daha samimi gelirdi. Hükümetin düşüncesi değişmeden bu heyetin bizimle görüşmesi samimi değil.
YDK: Medyanın LGBT cinayetlerini magazinel bir olaymış gibi yansıtmasının toplumsal homofobiyi yeniden üretme noktasındaki işlevi nedir?
– Medya LGBT bireyleri farklı yansıtıyor. Bu bireyleri hastalıklı, özenti bireyler olarak yansıtıyor. Mücadelemizin bir boyutu da bunu yenmek, bunun medyada gösterildiği gibi olmadığını, hayatın her alanında mücadele ettiğimizi, var olduğumuzu göstermek için mücadelemizi devam ettiriyoruz. Düne kadar Kürdistan’da LGBT bireylerin batı metropollerinde olduğuna ilişkin bir anlayışı vardı. Biz bugün burada yürüttüğümüz çalışmalarla daha görünür olmak, medyanın yansıttığını yenmek üzerine bir mücadele tarzı içerisindeyiz. Trans kadınlar da devletin ve polisin baskısına maruz kalıyor. Fakat medya bunu “Trans kadınlar taşkınlık çıkardı” diye yansıtıyor. Gördükleri baskıyı, fiziksel, psikolojik, cinsel baskıyı görmezden geliyor. Medya LGBT bireyleri seks düşkünü olarak yansıtmaktadır. Bugün heteroseksüel bireylerin yaşam tarzı nasılsa LGBT bireylerin yaşam tarzı da bu şekildedir.