“Başkaldıran kadını boğmak devlet aklının politikası”
İstanbul: MLKP savaşçısı Yeliz Erbay ve Şirin Öter’in geçtiğimiz haftalarda devlet tarafından infaz edilmesini Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Özlem Gümüştaş ile konuştuk. Son zamanlarda yaşanan politik ve örgütlü kadınların infaz edilmelerinin tesadüf olmadığını söyleyen Gümüştaş ile devletin kadınlara dönük politikasını ve Erbay ile Öter’in dava süreçlerini konuştuk:
Özgür Gelecek: Yeliz ve Şirin ile birlikte son 5 ay içerisinde polis tarafından kaldığı evde infaz edilen kadınların sayısı 6 oldu. Sizce politik kadınların hedef alınıyor oluşu erkek egemen devletin özel bir yönelimi mi?
Özlem Gümüştaş: 6 kadının ortak yanının politik, örgütlü duruşları olması elbette tesadüf değil. Coğrafyamızda kadın özgürlük hareketi en güçlü mücadele dinamiklerinden biri. Kapitalist faşist devletin erkek egemen aklı; kadınların ‘en az 3 çocuk’ yapmasını, tecavüze uğrasa da boyun eğip, çocuğu doğurması-bakmasını, erkeğin evini dünyası kılıp, şiddete, ezilmeye, emek sömürüsüne razı gelmesini, halkın seçilmiş bir siyasetçisi olsa dahi tüm kürsülerde ‘bir kadın olarak sus’masını emrediyor, kadınları tarih sahnesinden itmeye çalışıyor. Kadınlar ise itirazları ve örgütlülükleri ile erkek egemen kapitalist sistemin öğretilmiş kodlarını çözüyor, yaratılmak istenen toplum aklı ve yapısını parçalıyor. Siyasette, savaşta, toplumsal alanda, cinsler arası ilişkilerde kadınlar öğretilmiş tüm yargılara baş kaldırıyor, kadın aklı, cins bilinci ile var oluyor ve kadın insandan yeni bir dünyasallık üretiyor. Coğrafyamızda ve parçası olduğumuz Ortadoğu’da bunun sayısız örneklerini görmemiz mümkün. Bu kadın aydınlanması ve ayaklanma hali, erkek egemen devletin bağrına saplanmış bir hançerdir. Onu temel dayanağı yaptığı kadın ezilmişliği ve erkek gericiliğinden parçalayıp, yok edecek en önemli güçlerden biridir. Kapitalist erkek egemen devlet bu yüzden, tüm sistemlerde ve savaş dönemlerinde olduğu gibi, “önce kadınları vurun” diyor.
“Devlet aklının politikası başkaldıran kadını boğmak, yok etmektir”
– Devlet neden örgütlü kadınları “infaz” yöntemini seçiyor?
– Erkek egemen devlet aklı başkaldıran kadını boğmayı, yok etmeyi özel ve sistematik bir politika olarak yürütüyor. Kadının bedeni ve cinselliği hakkında karar veren yasama ve idari alandan, yargı alanına; kamusal alandaki uygulamalardan, özel-psikolojik savaş ve şiddet politikasına kadar her yerde aynı politika izleniyor. Tecavüzü ve ret karşısında kadını öldürmeyi kendine hak gören katil erkekle, erkeğin kadını öldürmesini “aşırı sevgi” olarak yorumlayan, “haksız tahrik” indirimiyle katil kocayı, tecavüzcüyü kollayan yargı, kadına susmayı dayatan bürokrat, kadının görünen topuğundan tahrik olan din adamı ile Kürdistan’da gerilla Ekin Wan’ın öldürülmüş bedenini çırılçıplak soyarak taciz ve teşhir eden özel hareketçılar birdir ve aynı akılla hareket etmektedir.
6 kadının “infaz”ını bu yok etme politikasının bir parçası olarak görüyorum. Bu katliamı tecavüzcülerini cezalandırarak kendi özsavunmalarını örgütleyen Nevin Yıldırım ve Çilem Doğan için istenen ağırlaştırılmış müebbet hapis yani ömür boyu hapis cezasından ayırmıyorum. Erkek egemen sistem, itiraz eden kadının ya ölümünü ya da sonsuza dek hapsini istiyor, bunu çözüm olarak görüyor.
Burada yeri gelmişken şunu da ifade etmek isterim; davalarını üstlenmiş olduğumuz Yeliz Erbay ve Şirin Öter kendilerini katletmek üzere evlerini kuşatan polise direndiler. Olay yerinde yapmış olduğumuz inceleme ve tanık ifadeleri bu durumu somutluyor. Bu direniş, kendilerinden önce evlerinde infaz edilen kadın devrimcilerin katline bir itirazdır. Bu direniş, Çilem Doğan’ın “hep kadınlar mı ölecek” sözleriyle açıkladığı özsavunma eylemine katılan devrimci zor pratiğidir.
“Kadın özgürlük mücadelesine sisteme baştan savaş açarak giriyor”
– Yeliz ve Şirin’in katledilmesinde de gördük ki, devlet yalnızca “infaz etmeye” çalışmıyor. Özellikle Şirin’i katletme şekliyle ne mesaj veriyor?
– Şirin karnından ve başından aldığı kurşunlarla katledildi. Fakat onu katleden polisler göğüslerini 6 kurşunla parçaladı, vajinasına ateş ederek kalçasını kırdı. Şirin’i sadece katletmediler, kadınlığını paramparça etmek istediler. Bu tablodan kadınlar olarak ürkeceğimiz düşünüldü belli ki, fakat Cemevi’nde Şirin’i yıkayan kadınlar O’nun gögüslerini ve kalçalarını elleriyle sardılar, “amansız gül kokuyorsun…” diye uğurladılar. Sadece infaz, hapis yetmiyor. Kadın bedeninin bu biçimde parçalanması, tacizle – tecavüzle aşağılanmaya çalışılması öğretilmiş kodların yeniden üretimi ve kadına yönelik şiddetin özel bir parçası. Ekin Wan’ın bedeninin teşhiri gibi Şirin Öter’in parçalanmış bedeni ile tüm kadınlara, kadın özgürlük mücadelesine bir tehdit savruluyor. Korku ve yılgınlık bu özel saldırı biçimiyle yeniden üretilmeye çalışılıyor. Oysa şu bir gerçek; kadınlar özgürlük mücadelesine tüm alışkanlıklara, kadına tacizi, tecavüzü, aşağılanmayı dayatan sisteme baştan savaş açarak giriyor. Bu davetin çok önceden kabulüdür.
“Gizlilik kararı olayın üzerini örtme ve cezasızlık hali yaratıyor”
– Yeliz ve Şirin’in soruşturma dosyalarına gizlilik kararı getirilmesi ile ne hedefleniyor ve buna karşı hukuki olarak neler yapılacak?
– Dosyalara konan gizlilik kararı hakkında artık kamuoyunun bir çıkarsama yapabileceği kadar çok örnek var. Suruç ve Ankara katliamı soruşturması gizli örneğin. Ceza mevzuatında, soruşturma dosyasında bulunan ve maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yarayacak belge ve bilgilerin korunması, karartılması ya da kaçırılmasını önlemek amacıyla düzenlenen bu madde; uygulamada tam tersi yönden işlemektedir. Bu haliyle “gizlilik kararı” faili belli tüm soruşturmalarda olayın üzerini örtme ve bir cezasızlık hali yaratmaktadır.
Şirin ve Yeliz’in soruşturma dosyasında otopsi raporunu gizlilik kararı sebebiyle alamadık. “Olay yerinde inceleme yapılmış mı, hangi deliller elde edilmiş, polis neden oraya gitmiş, arama ve gözaltı kararı var mı, nasıl bir istihbari bilgi var, görgü tanıkları ne anlatıyor” biçimindeki tüm sorularımız gizlilik kararı nedeniyle yanıtsız kalmış durumda. İnfazın ilk verilere göre somut olduğu bir soruşturma dosyasında bu soruların hızla yanıtlanması ve soruşturmanın bir tarafı olarak biz avukatların bu belge ve bilgilere ilk elden ulaşıyor olmamız gerekir. Ceza mevzuatındaki maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ilkesi de bunu gerektirir.
Gizlilik kararına karşı GOP Sulh Ceza Hakimliği’ne itirazımızı yapacağız. İtirazın reddi halinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunacağız. Şu ana kadar tarafı olduğumuz pek çok soruşturmada aynı sebeple Anayasa Mahkemesi’ne yapmış olduğumuz itirazlar hakkında henüz bir yanıt verilmiş değil. Aylardır bekleyen başvurular var. Ve maalesef bu süre dosyadaki delillerin karartılması, ortadan kaldırılması, sahte delil üretilmesi ve gerçeğin bütünüyle değiştirilmesi için yeterli. Ve dahası soruşturma dosyasının ‘başka delil bulunmadığından’ kapatılması dahi mümkün.
Kaynak: www.ozgurgelecek.org