Biri anne mi dedi?
Merhaba! Bir klişe olarak “Yazıma nereden başlamam gerekiyor bilemedim” lafıyla başlamak istiyorum. Gerçekten tıkanıyor insan… Her neyse bu yazı benim için belki çok önemli bir yazı, belki de değil. Ancak değişik duygular içerisinde yazmaya başladığım kesin! Malumunuz yeni “anne” oldum. (Burada özel olarak ‘anne’ kelimesini tırnak içersine aldım.) Ne olduğunu anlayamamakla beraber kolik olan (Bebek sürekli emmek istiyor. “Açtır kesin bu çocuk, sütün yetmiyordur” sözlerini duyar gibiyim. Valla doktor dedi kolik olduğunu) bebekle birlikte garip bir müzik eşliğinde yazı yazmanın inanılmaz duygularındayım. Anlamış olmalısınız, loğusa denilen lanet şeyle de başbaşayım. Malum kişi, annelik üzerine atıp tutarken bu yazının yazılması gerektiğine karar verdim. İlk olarak hikayemize bebeğe nasıl karar verdiğimle başlamak istiyorum.
İstemeyerek hamile kaldım. O kısmı hızlıca geçersek çocuğu aldırmaya karar vermiştim. İzmir’e geldim. Kuzenim vefat etmişti ve kırkı vardı. O sıralarda 8 haftalık hamileydim. Yavaştan bir şeylerden tiksinmeye başlamıştım, ki menemen bunların başında geliyordu. Halam oradan hamile olduğumu anlamış, ama tabi ben ısrarla olmadığımı ifade ediyorum. Olsa bile aldıracağımı düşünüyordum. Her neyse 9 Ekim günü Ankara’ya dönmeye karar verdim, bir gün sonrasına miting de olduğu için gitmem gerekiyordu. YDK olarak alanlarda olacağımız için heyecan basmıştı. HDP aracına bindim ve yola koyuldum. 11 Ekim günü ise bebeği aldırmak için randevum vardı. Aracımız geç kaldığı için sabah erken olamadık alanda ama yine de 09.30’da oradaydık.
10 Ekim günü…
Alana heyecanla yürüdüm ve kadın arkadaşlarla kucaklaşmamızın ardından yürüyüşün başlaması için bekleyişe geçtik… Sonrasında hepimizin bildiği gibi katliam… Bedenimizde insan parçaları… Benim ağzıma yapışan parçayı bir anda yutmam… Tam hastanede sakinleştirici vurduracakken “ama ben hamileyim” sözü… O güne dair çoğu şeyi hatırlamasam da bebeği hatırlamam değişik bir duyguydu.
O günü pek yazmak istemiyorum. 11 Ekim günü kürtaj olmam gerekiyordu ve o süreci kaldırabilir miydim bilmiyorum… İki gün boyunca bir de grev vardı ve hastaneye gitmem sanki ihanet gibi olacaktı. Ama gitmem gerekiyordu. “Ya o patlama sonrası kalbi durduysa bebeğin?” sorusu mahvetti beni. İkinci gün gitmeye karar verdim ve gittim. Bebeğin kalp atışları vardı ve ben ne yapacağımı bilemeden hastaneden çıktım. Bütün yol boyunca düşündüm. “Neyse zorlama” dedim kendime, “2 haftam daha var”… Kendimle boğuşmam günlerce sürdü. Sonunda karar verdim. “Umut olacak o çocuk bana” dedim. O patlamada katledilen tüm insanların ruhunun ona geçtiğini o kadar çok hissettim ki…Yeniden doğuracaktım her şeyi.
Süreç böyle başladı. Hamileliğim boyunca yaşanabilecek tüm travmaları yaşadım allahıma bin şükür! Tabi strese bağlı bir sürü sağlık problemi de. Sonrasında İzmir’de yaşamaya başladım. Ve erken doğum! Ameliyat öncesi kararsızdım, genel anestezi mi olsam yoksa epüdüral mı diye. Bebek karnımdayken karnımı bir kere bile okşamadığım için ikna üzerine epüdüral oldum. Sonuçta bebekle bağımın güçlü olması gerekiyormuş. Öyle dediler valla, onların yalancısıyım. Bu arada kızım oldu ve 10 gün küvezde kaldı. O süreçte sürekli hastaneye gidip gelme, tabi suçluluk duygusu falan her şey bir arada. Sonuçta loğusa denilen bir şey var değil mi canım! Sütüm gelmeye başladı, sütü memelerden sağmak işkence gibiydi. Psikopata bağlıyorsun bu durumda, bir de birilerinin muhakkak söyleyecek bir sözü de oluyor. Bebeğe her gün süt gerekiyordu. Küçük kardeşimin sözü hala kulaklarımda: “Anne, ablam inek mi?”
İnek kardeşlerime buradan selamı bir borç bilirim. Çok saygı duyuyorum ineklere. Hatta tapabilirim de! Konumuza dönecek olursak 9 gün bebeği emzirdim ve kucağıma aldım. Beni bir odaya aldılar. Fakat ne korktum anlatamam, “allahım öleceğim galiba yoksa neden böyle davranılsın” diye düşünmeden edemedim. Aa pardon! ‘Anneyim’ ben, cennet de ayaklarımın altında… Yanımda bir kadın, o da çocuğunu emzirmeye gelmiş. Hemşire benimkini getirdi, tabi benim de ‘normal’ kadınlar gibi hemen memeleri açıp emzirmem gerekiyor ama olmadı. Ben şok yaşıyorum, yanımda bir kadın memeler açık, benimkiler de açık. 4 adet meme ve 2 çocuk. İlk olarak kadına baktım, oh mis emziriyor. Sonra kendime baktım ve “ben napıyorum burada?”, “kadın mücadelesi” filan… Aklımda deli sorular ve bebek ağlayınca kendime geldim. Sonra bir gülme krizi ve sonunda başardım emzirme maratonunu. Ertesi gün sabahtan aradılar ve bebeği bize vereceklerini söylediler gidip aldık. Muhteşem günler başladı peşinden. Uykusuzluk ve panik. “Kutsal olan annelik” için gerekli tüm bilgileri, sokaktan eve kadar tüm kadınlardan dinleyerek yalayıp yuttum.
‘Annesin sen göbek açık olmaz’
Aman sokağa çıkmayayım! Bebek yanımda ve yoldan geçen hemen hemen tüm kadınlar beni ayıplıyorlar. “Kızım küçücük çocukla çıkılmaz sokağa”, napim abla ya işim var. “Aa loğusasın sen, göbeğini kapat, çorap giy yoksa bebeğine gaz olur”, abla haklısın valla işte terbiyesizlik ben bazen unutuyorum ‘anne’ olduğumu. Asıl mesele ise annemin bana annelik duygusu aşılama çabaları… “Bak yapamıyorsan ben alırım bebeği bakarım, sana da vermem” demeler. Diyecek hiçbir şeyin olmaması burada başlıyor işte. Süreç böyle devam ediyor. Tüm günüm bebeğe süt yapıcı şeyler yemek, bebeğin altını değiştirmek, emzirmek, altını değiştirmek vs. ile geçiyor. “Anne” olmak zor bir karar. Benim bir ay boyunca edindiğim tek tecrübe ise şu: “anne” olmayı sevmedim ama bu bebeği çok sevdim…
Devamı gelecek…
Not: Eğer babaya dair bir şey soracak olursanız. (Evliyim) Babalık çok kolay ya la…