Güncel

Camille Claudel’e bir mektup: “Sen Camille’sin kimsenin sevgilisi değil!”

Camille Claudel… Seni o kadar geç tanıdım ki. Bir sosyal paylaşım sitesinde “Neden hiç büyük kadın sanatçı yok?” diye soranlara yanıt olarak sana dair anlatımlar vardı ve böylece seninle tanışma fırsatı buldum. Okuduğum her bir cümle, yaşamını prangalamaya çalışanlara inat verdiğin eşsiz mücadelen hakkında çok şey öğrenmemi sağlarken diğer yandan seni hissettim Camille…

Evet tam da seni! Çünkü sen demek bendim aslında ve sadece ben de değil tüm kadınlar. Heykel sanatındaki eşsiz yeteneğine karşın emeğinin bir erkek tarafından çalınması ve o erkeğin bu emek üzerinden “büyük heykeltıraş” olması; duygusal ilişkin içerisinde eşitlik için çırpınışların ve yine o ilişkinin seni bulunduğun toplum içinde dışlanmana sebep oluşu; ataerkiyle uzlaşmak yerine gücünü açığa çıkararak mücadele etmeyi seçtiğin için yalnızlığa mahkum edilmen sendin-bendim-bütün kadınlardı.

Bu yüzden aramızda oluşan bağın sadece ikimizi değil, tüm kadınları kapsadığına inanıyorum. Dediğim gibi seni tanımam çok geç oldu! Bunun benim sanat üzerine araştırmalarımın zayıf olması ile alakası olabilir.

Ama mesele keşke bu kadar basit ve “Ah, keşke daha önce araştırıp onu tanısaydım” diyebileceğim kadar kolay olsaydı. Bu kadar iyimser olamayacağımı kadın mücadelesi ile tanışıklığım itibariyle öğrenmiş oldum. Evet, mesele benim seni veya tarihin satır aralarında kaybedilmeye çalışılan nice kadını araştırmama eksikliğimden bağımsız, çünkü niyetli! Ve bu niyet ataerkiye ait. Mucitlerinden bilim insanlarına, sanatçılarına, düşünürlerine tarihi yaratanları erkek olarak sunan erkek anlayışın tarih anlatımları, kadınları o sahneden silmeye bu denli ant içmişken inan ki seni tanıma şansım çok zordu.

Diğer yandan seni mutlu edecek bir şey söyleyeyim: Ataerki ile uzlaşmazlığın ve ona karşı koyuşunun bedelini seni yalnızlığa mahkum ederek ödetmeye çalışan sisteme karşı kadınlar, yine senin duruşunla ama bu defa yalnız olmayarak birlikte mücadele veriyorlar. Bu mücadele sayesindedir ki sen ve senin gibi birçok kadının tarihin sayfalarından silinmesini önlemek adına tarihi avcıların (erkin) elinden alma iddiamızı ortaya koyuyoruz.

“İlham perisi” ya da görünmeyen emek

Seninle ilgili yaptığım okumalarda gördüm ki yaşadığın yüzyıl (tıpkı şimdi olduğu gibi) kadının özneleşmesini, yaşamın içerisinde yer almasını engelleyen erkek egemen sistemin bir dizi politikasının erkek devlet eliyle hayata geçirilmesine sahiplik yapmış. “Kadının en asil değeri sizce nedir?” sorusuna “Kocasını rahatsız etmek”; “Mutsuzluk demek?” sorusuna ise “Bir sürü çocuğu olan bir anne olmak” diyerek yanıt veren sen ve senin gibi birçok kadına karşı Fransız hükümeti “tehlikeyi” hissetmiş olmalı ki birçok politika devreye sokmuş.

Tıpkı doğum kontrol yöntemlerimizden doğurup doğurmayacağımıza, nasıl güleceğimize karışan, emeğimizi her geçen gün daha da görünmez hale getirmeye çalışan AKP iktidarı gibi…

Fransız hükümetinin uyguladığı bu politikalar içerisinde senin yaşamınla kesişen paydalardan biri olan sanat da yer alıyordu. Bezeme Sanatları Merkez Birliği ve Kadınlar

Komitesi isimli oluşuma giden hükümet, bu birlik ile 1890 yılında Fransız modern biçeminin ayrıntılarını betimledi. Şaşırmadığım üzere bu biçim, iç mekanlara aitti. Yani kadınların evlerinin dışına çıkmasını, “yuvalarının” duvarlarını yıkıp geçmesini engellemeye dönüktü. Diğer yandan kadınların tarihin sayfalarında yok olması, kadının emeğinin görünmez kılınması ve bu emeğin üzerinde erkeğin yükselmesi de bu oluşumlarla beraber somut olarak hayata geçti. Bunu en iyi açıklayan durum kuşkusuz birlik üyelerinin, kadına sanat değil, zanaat adına yeni güçler verebilmesidir. Yani kadın bezeyebilir, süsleyebilir ama kesinlikle yeni bir eser yaratamazdı!

Senin o eşsiz yeteneğinden Rodin’in faydalanması, emeğini çalması ve onun üzerinden de “büyük heykeltıraş” olmasını sağlayan koşullar da tam böyle oluştu işte! Atölyesinde yer aldığın Auguste Rodin’in sendeki yeteneği fark etmesi çok zaman almazken onun olduğunu iddia ettiği her bir eserde senin izin vardı artık. Ben bunu, senin eserlerinde Rodin’in ufak tefek izleri diye adlandırmayı tercih ediyorum. Çünkü Rodin’in benim diye adlandırdığı tüm eserler, senin bakış açını, yorumlamanı taşıyordu. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” anlayışı, Rodin’de senin için “ilham perim” demesi ile can buluyordu. Oysa ki biliyorum, her başarılı erkeğin ayaklarının altında ezdiği ve onun üzerinde yükseldiği kadın emeği var; Rodin’in “ilham perisi” yakıştırması ise görünmeyen emeği kendince sevimleştirerek meşrulaştıran bir anlam taşıyor.

Bazen katledilmek, bazen yalnızlığa terk edilmek…

Belki de en acısı Rodin ile olan duygusal ilişkinizdi. Camille, senin yeteneğini sömüren bu adamın sevgilisi olarak geçiyorsun sanat camiasında! Yaşamın her alanında emeğimizin üzerinden yükselen erkeklerin ancak “eşi-kızı-sevgilisi” olmaya layık görüldüğümüz seninle bir kez daha ortaya çıkıyor-canımı yakıyor…

Yeteneğinin üzerinden yükselen Rodin ile olan ilişkinizin Rodin’in evli olması sebebiyle toplum tarafından olumsuzlanmasından en çok etkilenen, yalnızlaştırılan, dışlanan yine sendin. Rodin, erkek egemen sistemin erkeğe verdiği rolün bir yansımasıydı.

O, toplum tarafından yasak sayılan bir ilişkiye hakkı olandı, sonuçta elinin kiriydi! Senin ise böyle bir şeye kesinlikle hakkın yoktu, böylesi bir ilişki bütün kötü sıfatlara layık görülmene sebep oldu belki de…

Kimileri özgür bir kadın olmanın bedelini katledilerek, şiddet görerek öder. Döneminde birçok kadın giyotinden geçirildi, senden öncekiler “cadı” ünvanıyla yakıldı ve biz katledilmeye-şiddetin her türlüsüne maruz kalmaya devam ediyoruz. Sen ise bir akıl hastanesinde yalnızlığa mahkum edilerek katledilenlerdendin.

Şunu unutmadan eklemeliyim; ne kadar öldürülsek de şiddete uğrasak da yalnızlaşsak da özgür kadın olmak adına verdiğimiz mücadeleden vazgeçmiyoruz. Sanatına yansıttığın kadın-erkek eşitliğini bu bedelleri ödemeden kazanamayacağımızı biliyoruz.

Ve son olarak sen Camille’sin, kimsenin sevgilisi değil!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu