Güncel

Daha çok erkek olduk o gece…

darbe_erkekSürüne sürüne öğrenilen erkeklik, iktidar vaadiyle iktidarsızlığın bir arada deneyimlendiği bir süreç oluyor… Ağlamaması, dişlerini sıkması gerektiğini çocukluğunda öğretmişlerdir ona. Sünnetinde bile gizlemiştir gözyaşlarını. Babası döverken, öğretmeninden şamar yerken, sokakta kavga ederken gözyaşlarını gemlemiş, aksi halde yerin dibine girmiştir. Askerlikte de, akan gözyaşlarına rağmen, ağlamayı unutmaya zorlanır. İnsan ağlamayı unutursa ne olur? Ağlatır.” (Pınar Selek, Sürüne Sürüne Erkek Olmak, İletişim Yayınları)

Evet, 15 Temmuz gecesi darbe girişiminin ardından sokağa çıkartılan binlerce erkek, bir sınav verdi. Ama bu sınav propaganda edildiği gibi tanklara, F16’lara vs. karşı verilen bir demokrasi sınavı değildi. O gün binlerce erkek, kendini kanıtlayarak bir kez daha erkek oldu, hatta daha çok erkek oldu. Hem de “En büyük asker bizim asker” naraları eşliğinde kışlaya gönderilen “erkek adayları”nı ağlata ağlata, onları yerlerde sürükleye sürükleye… Ve evet yüzlerinden çok açıkça görülebileceği gibi bundan büyük haz alarak, zevkin doruklarına tırmanarak…

Asker ocağında ezile ezile, süründürüle süründürüle erkek edilen 18-20 yaşlarındaki gençler, erkek olarak baba ocağına döndüklerinde bir kahramanlık öyküsüymüşçesine anlatır da anlatır bu “erkek üretim merkez”lerini. Bu anılar, karşısındaki insanı kusturuncaya kadar devam eder. Sözler yetmez olur, albümler açılır, askerlik anısı fotoğraflar dökülür ortaya. Bence kimse sevmez, askerlik anıları dinlemeyi, bu yarı çıplak çelimsiz asker fotoğraflarına bakmayı. Ben hiç sevmedim, erkekleri bilmem.

15 Temmuz gecesi, bu bitmek bilmeyecek anılara ne yazık ki bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Bir kafeye oturun, gerçi kafeye gitmeye de gerek yok, özellikle akşam üzeri bir metroya, metrobüse, otobüse binin yeter. Etrafta çeşitli yaşlardan bir erkek grubu varsa, kulak misafiri olun. Kulak misafiri derken, öyle gizli bir şey yapacakmış diye düşünmeyin kendinizi. Bu grubun zaten çevresini rahatsız edip etmediğini zerre umursamayarak ne kadar yüksek sesle konuştuğunu fark edeceksiniz. Yani özel olarak kulak kabartmanıza gerek yok.

O malum gece, sokağa nasıl fırladıklarını, o tankların üzerine üzerine nasıl koştuklarını, o darbeci 20’lik askerin nasıl salya sümük ağladığını, yukarıdan geçen savaş uçaklarına nasıl nanik yaptıklarını vs. vs. duyacaksınız. Ama ağlatılan/aşağılanan sadece o asker midir? Korktuğu için biraz geride duran komşu da, uçak geçince yere yatan bakkalın genç oğlu da, ağlatılan askere “kız gibi” üzülen, merhamet eden karşı mahallenin elit oğlanları da erkeklik merdiveninde üzerine hınçla basılacak basamaklar oluverir. Ne kadar çok kişiyi ağlatıp, aşağılayıp basamak yaparsan, ne kadar çok kişinin üzerine basabilirsen o kadar yukarılara tırmanabilirsin o bitmeyen erkeklik yolculuğunda. Ha bir de, en cinsiyetçi küfrü kim ederse, o basamaklara bir tane daha eklemiş olur. Bu konuda yaratıcılıkta sınır tanımadıklarını onlara biraz yaklaşsanız direkt tanıklık edebilirsiniz.

15 Temmuz gecesi sokağa çıkıp destanlar yazarak bir kez daha ve daha çok erkek olan bu kalabalık şimdi her gece erkekliğini kutluyor. Kesilen pipisi için kutlamalar yapılan sünnet düğünlerinde olduğu gibi erkekliklerini kutsuyor ve kutluyorlar meydanlarda.

Zannediyorlar ki, iktidar oldular. Zannediyorlar ki, her şeyin sahibi onlar. Zannediyorlar ki artık tam bir erkekler. İşte erkekliğinin-iktidarının kölesi bu kalabalığın zavallı olduğu nokta da burada başlıyor.

Nafile çünkü… Hepsi nafile… Kaç kişiyi ağlatırlarsa ağlatsınlar, ne kadar yaratıcı cinsiyetçi küfür bulurlarsa bulsunlar, kaç kadını taciz ederlerse etsinler, kaç kişiyi korkuturlarsa korkutsunlar… Hiçbir zaman tam erkek olamayacaklar… Erkeklik yolculuğu sonsuz kere sonsuzdur.

Ben ne yapıyorum? Ben bunca güç gösterisinin, bunca kalabalığın, bunca erilliğin, bunca cinsiyetçiliğin altında yatana bakmaya çalışıyorum. Bence bu güruhtan uzak durmak onları daha korkunç kılıyor gözümüzde. (Tam da istedikleri gibi.) O yüzden yakından bakmaya çalışıyorum. Gözlerine bakıyorum. O cengaverliğin altında yatan, bir türlü erkek olamadığı için babasının karşısında boynu bükük duran zavallılığa bakıyorum. Kalabalığın bütününe değil, onu oluşturan unsurlara bakıyorum. Kalabalıklar/güruhlar korkutucu olabilir. Ama tek tek bakıldığında bu kalabalığı oluşturan tek tek güçsüzlükleri görmek çok mümkün. Ben bu güçsüzlüğü görmeye çalışıyorum.

Bir de (korkmakta haklı da olsak) ne kadar çok sokaklardan çekilirsek, ne kadar görünmez olursak o kadar güçlü olacaklarını düşünüyorum onların. Rahat değilim, bunların o tekbirler eşliğinde, kontrolsüz bir şekilde, kalabalıklar halinde üzerime doğru geldiklerini düşündüğümde dehşete kapılıyorum. Ama aynı zamanda buna hakkım olmadığını düşünüyorum. Korkmaya belki ama dehşete düşmeye hakkım yok.

Bir de her şeye rağmen, en fazla tehdit altında olan kesim olmamıza karşın, biz kadınların bu sokak terörüne karşı durabileceğimizi düşünüyorum. Hatta hem düşünüyorum ve hem de inanıyorum. Birbirimize verdiğimiz güce ihtiyacımız var. Birbirimize ihtiyacımız var. En azından benim size ihtiyacım var…

 

deniz’ce

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu