DeneyimGüncel

(Deneyim) Karantinada aynalar ve tartılar

Karantina günleri geçip giderken bir deneyim de benden olsun diyerek oturuyorum yazının başına.

Hem de hayatımın en içinden yazayım dedim. Kafamı, yaşamımı, yanımdaki insanları da (onlarla kalsa yine iyi komşumuz Fadime teyzeyi de) meşgul eden bir mesele hakkında konuşmak bana iyi gelecektir diye düşünüyorum. Konumuz yine ve yine kilolarımız, yağlarımız, aynalar ve tartılar ve incecik bacaklar, dümdüz karınlar…

Evet konumuz bu, ama öncesinde birazcık kendimden söz edeyim istiyorum. Ben neyim, kimim, gerçek miyim, yoksa kurmaca mı? Bu sorulara cevap vereceğimi düşünmeyin, ben de bilmiyorum cevapları. Siz yanıtlayın olmazsa. Belki hayatınızın içinden biriyimdir kim bilir…

Velhasıl kelam… Ben şu sıralar, sosyal medya mecralarında çokça karşılaştığımız psikolojik vakalardan biriyim. Psikolojik vaka dediğim şu, karantina sürecini kilo almadan hatta vererek bitirmeye çalışan, en önemli gündemi bedenini şekle sokmak olan insanlardan bir tanesi. Neden psikolojik vaka dedim ki şimdi? Hadi bakalım ataerki ve kapitalizmin hayatımıza soktuğu saçma sapan güzellik normlarından biz mi sorumlu olduk şimdi?!

Biz sorumlu muyuz bilmiyorum ama ben kendimi az buçuk sorumlu hissediyorum galiba. Ben neredeyse altı senedir kadın mücadelesi içerisinde bir şekilde yer alıyorum.

Bu altı senede kah güldük kah ağladık, ben her geçen sene kendimi kadın mücadelesine daha da yakın hissettim, daha da yakınlaştım. Kadın bilinci midir ne denir ondan edindim bir miktar. Olaylara bakış açım bu zaman içerisinde kadınların penceresine iyice kayıverdi. Feminist olsun, sosyalist olsun, demokrat veya yurtsever olsun.

Artık kadınların gözüyle, ataerki denilen lanete her geçen gün daha da bilenerek, bakmaya başladım olay ve olgulara. Hatalarım olmadı mı oldu elbet ve hala oluyor, yine olacaktır. Ama şöyle bir sıkıntı var! Ben her geçen gün daha da “bilinçlenirken” göbeğimi nereye koyacaktım? Bilinçlenirken şu göbeğime de bir çare bulsaydım ya da şu tombilik yanaklarıma! Hepsi bir arada olunca daha bir kadın gözüyle bakardım belki ha?

Kadın Bedeni Çok Estetik! Ama Hangi Ölçülerde?

Son dönemde izlediğim en güzel filmlerden bir tanesi olan “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” üzerine bir kadın arkadaşım ile konuşurken şöyle bir tartışma geçti aramızda: “(ben):Kadın bedeni çok estetik. Oradaki karakterlerden biri erkek olsaydı bu kadar güzel karelerde ortaya çıkmazdı kesinlikle

(arkadaşım): Bence de öyle ama, ya oradaki kadınlar kilolu kadınlar olsaydı, yine bu kadar güzel olur muydu sence?”
Kafamda soru işaretleri, çelişkiler ve birsürü şey… Ama cevabım her daim evet bu soruya. Kadın bedeninin estetikliği elbette ki memelerinden, vulvasının olması veya olmamasından, ya da kıvrımlı bedeninden gelmiyordu. Kadın oluşundandı sanki o estetiklik (Lezbiyen, trans, cis, biseksüel, önündeki bütün kavramları atıp, kadından söz ediyorum.). Yada filmde partneri ile kurduğu ilişkideki gibi eşit yaklaşabilme olasılığının artmasından.

Her neyse buradan tartışılabilecek bir sürü konu çıkabilir pek tabi. Kadınların hepsi birbirine eşit mi yaklaşır?, yok efendim kadınlarda iktidar kurabilirler, gibi gibi. Ben bunları bir tarafa koyarak devam etmek istiyorum. Konumuz kadın bedeninin hangi ölçülerde estetik olduğuydu. (sahi estetik neydi?)

Şimdi ben fazla yağlarımdan şikayet ederken, hangi mantıkla kadın bedeni her ölçüde estetiktir diyebiliyordum? Kendi içinde çelişkiler yumağına dönmüş olan ben, nasıl bu kadar net karar verebiliyordum ilginç doğrusu. Hani göbeğimden kurtulmam lazımdı, hani yanaklarım biraz daha az tombilik olmalıydı… İşte bu konuya dair esas çelişkim…

Beden Olumlayalım Ama Nasıl ve Kimin Adına?

Son dönemde güzel bir akım çıktı ortaya; beden olumlama. Kadınların kendi bedenleriyle ne olursa olsun barışık olması üzerine kurgulanmış ve takdire değer bir akım.

Kadınlar bedenlerine, kadın olmalıklarına bu kadar düşman edilmeye çalışılıp, kadın bedeni aşağılanırken takdir etmemek zaten ayıp olur. Evet iyi, güzel bir akım da kim olumlayacak yahu bu bedenleri? Ne bir “eksiği” ne de bir “fazlası” olmayanlar mı? Gayet “fit” ve bu fitliğini korumak adına çaba harcayanlar mı?

Kadın mücadelesinde ki belki de en fazla sıkıntısını çektiğimiz durumlardan bir tanesi bu! Kadın bedenini istediği şekle sokar ve buna kimse karışamaz! Karışamaz eyvallah. Ama kadının bedenine yaklaşımı sadece kendi fikirlerinin, bakış açısının sonucunda mı şekilleniyor?

Yani bir kadın zayıfken kendini daha güzel buluyorsa, kıllarını alma özgürlüğünü tercih ediyor ve kıllarıyla barışamıyorsa, ya da makyaj yapmak daha çok hoşuna gidiyorsa, bunlar sadece bizim bedenlerimizi kendine has şekillendirişimiz mi? Kafamda bu ve buna benzer deli sorular…

Seçme özgürlüğü, kadının kendi bedenine dair karar vermesi vs. bunlar kadın mücadelesi içerisinde büyük önem taşıyan mevzular. Ama seçme özgürlüğümüzü kullanırken gerçekten özgür müyüz? Kafamızda tonlarca norm varken, dünyamızı işgal etmişken şu lanet olasıca erkek akıl ne gibi bir özgürlük ki bizimkisi? Kıllı veya kılsız olmayı kendimiz seçebiliyorken neden kılsız olmayı tercih ediyoruz bir çoğumuz?

Erkek aklın, sitemim vs. vs.’nin yaratmış olduğu bu kalıplar hayatımızın her anında az ya da çok bizi yönlendiriyor, ikilemde bırakıyor ne yazık ki. Bu sadece sistemle barışık olunan ortamlarda değil sisteme karşı erkek akla karşı mücadele edilen yerlerde de oluyor ve bizi bir şekilde kısıtlıyor, biz kendi bedenimize yaklaşımımızda özgürüz ama mesela ilericilik addedebileceğimiz bir ortama girdiğimizde olduğumuzdan farklı davranma zorunluluğu bir özgürlük mü?

Yani “Sen daha önce şunu yapmadın mı? İnanmıyorum ne kadar muhafazakarsın!” “Sen gerçekten böyle misin? Toplum bunu kaldıramaz!” “Çok değil bir beş kilo versen/alsan aslında!” Toplum kim, muhafazakar ne, bunları kim belirliyor? Birbirinden farklı her ortamda neden o ortamın otoritesine, hakim anlayışına göre şekillenmek zorunda kalıyoruz? Ben daha önce bunu yapmadım, çünkü keyfimin kahyası değilsin diyebiliyor muyuz mesela, sen bana bu soruyu sorma ve beni yargılama cüretini neden kendinde buluyorsun sorusu geliyor mu aklımıza, ya da ben böyleyim ve toplum bunu kabullenmek zorunda noktasında ısrarcı olabiliyor muyuz? Bunlardan daha da önemlisi bu soruları yönelten anlayışı ortadan kaldırmak için çabalıyor muyuz?

Bir başkası için ilerici olan bir durum benim için imkansız olabilir. İlla ki gerici de değil, bana göre de ilericidir ama ben bunu yapmak istemiyorumdur, kendimi hazır hissetmiyorumdur ve daha bir ton şey.

Farkındayım başladığım konudan çok saptım. Ama bu konuların her biri aslında hepimizin hayatında bir yerlerde yaşanıyor. Ya ortamın otoritesi oluyoruz ya da ona göre şekillenen ya “Ben zaten bu kalıpları yıkmak için çok çaba harcamışım bir başkasına ihtiyacım yok” diyebilen, ya da kalıplara ihtiyacım yok deyip o kalıpları yıkmaya uğraşan. Demem o ki kafamda hala yanıtlamaya çalıştığım sorular var ama şunu biliyorum hiçbirimiz, bir kalıptan çıkıp bir başka kalıba girmek zorunda değiliz. Ama bize zorunda hissettiren şeyleri, o lanet olasıca normları cam fanuslarda saklamaya hiç gerek duymadan kalıpları yıkabiliriz.

Daha güzel olmaz mı?
(Kader)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu