Röportaj

“Dünyada trans bireyler için cennet yok”

 

homofobiHomofobi ve transfobi yaşamımıza “asit yağmuru” misali yağarken LGBT Dayanışma Derneği faaliyetçisi Şevval Kılıç ile biraraya geldik ve bu konu üzerine sohbet ettik. Bizim ısrarla homofobi üzerine tartışmaya çalışmamıza karşın Şevval, “Lütfen, homofobiyi tek başına kullanmayın; ona transfobiyi de ekleyelim” diye uyarıda bulundu. Ardından açıklamasını da yaptı.

Evet, lezbiyen ve geylere yönelik baskılar vardı ve homofobi hayatlarını zehir ediyordu. Ancak lezbiyen ve geyler, bir noktada yaşamlarını idame ettirebiliyorlardı. Oysa trans bireyler için aynı şey geçerli değildi. Onlar, nefret saldırıların ilk ve en savunmasız hedefi olarak görülüyorlardı. İşte bu yüzden homofobi derken, yanına transfobiyi de eklemek gerekiyordu. Homofobi ve transfobi kavramları üzerine tartışmamızın ardından röportajımıza devam ettik.

Yeni Demokrat Kadın: Türkiye’de homofobi ve transfobi LGBT bireylerin yaşamını nasıl etkiliyor?  Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi LGBT bireyler için nefes alınabilecek ortamların olmadığı diğer bölgelerde…

Şevval Kılıç: Türkiye muhafazakar bir ülke değil aslında. Türkiye iki yüzlü bir ülke. İkiyüzlülüğü oynamışız hep. ’65’te Zeki Müren mine etek ve apartman topuklarla sahneye çıkmış; sonra “60 tane kadını hamile bıraktım” diye bir yalan söylemiş; bunu resmen yutmuşuz biz. Transfobik ve homofobik olan dedelerimiz, babalarımız, anneannelerimiz alkışlamış bu adamı. “Ne yaparsan yap ama bana çok gösterme! Göster ama itiraf etme! İtiraf et ama gözümün önünde yapma!” mantığı. Bu, böyle gidiyor.

İnsanlar tamamen kendilerini sokakta gizleyip; kimliklerine, yönelimlerine dair hiçbir sinyal vermeden yaşamaya çalışıyorlar. İnternet üzerinden partner arıyor ve kapalı mekanlarda yaşamaya çalışıyorlar.

“Yaşam hakkının olmadığı yerde hiçbir şey tartışamazsınız”

– Nefret cinayetleri homofobinin neresinde duruyor?

sevval_kilic– Bizim; translara yönelik şiddet, istihdam gibi üzerinde çalışmak istediğimiz bir sürü sorunumuz var aslında. Oysa biz hala “lütfen bizi öldürmeyin” aşamasındayız ve yaşam hakkının olmadığı bir yerde hiçbir şey tartışamazsınız.

Burada birkaç cümleyle nefret cinayetlerinin sebebini anlatmam mümkün değil. Bunu oluşturan bir süre etken ve etmen var. Global krizden tutun da ekonomik kriz, insanların eğitimsizliği, azalan tolerans, insan hakları, yükselen milliyetçilik, muhafazakarlık, ikiyüzlülük hepsi biraraya geldiğinde toplumun en savunmasız kitlesinin üstünde patlıyor bu nefret. Sokaklarda kendi halinde duran ve zarar verildiğinde ceza bile verilmeyen translar birer açık hedef haline geliyor. Zaten ikiyüzlü, kendi cinselliği ile barışık olmayan, cinsel devrimini yaşayamamış bir coğrafyada yaşıyoruz. Bütün bu nefret, bu hınç, bu kin, bu anlayamazlık ve bu toleranssızlık trans bireylerin üzerinde patlıyor.

– Son zamanlarda LGBT bireylere yönelik nefret saldırılarında artış yaşanıyor. Bu artışın nedeni ve devletin rolü üzerine konuşalım istersen.

Dün Maltepe sahilinde bir polis, Almanya’dan gelen bir transı durduruyor. Trans durmak istemiyor. Muhtemelen buranın dinamiklerini bilmiyor. Polis copla vurmaya kalkarken, “sen nasıl bana vurabilirsin?” demiş, polisin elinden copu alıp polise vurmuş. Polis de transı, tabancasıyla vurmuş. Şimdi düştü internete. Polis, “Alman olduğunu anladık, ama zaten transtı bu, travestiydi” diyor. Yani vurmak lazım!

Sebeplerden biri; yasalar tarafından senin hakların korunma altına alınmıyor. Diğeri devletin hala seni görmezlikten gelme çabası… İnsan hakları eğitmenimiz şöyle anlatmıştı: Devletler; azınlıklara veya muhalif gördükleri kitlelere karşı şu üç adımı uygular. İlk adımda sizi görmezden gelir. Siz yoksanız haklarınız da yoktur! Eğer bu adımı atlatırsanız sizi zavallılaştırmaya çalışır. Bu adımı da atlatırsanız, size saldırır. Eğer siz bu adımı da atlatabilirseniz artık kitle olarak görünürsünüzdür. Kürt hareketinin de bu adımları atlatarak, bugünlere gelmiş olduğunu görüyoruz. Fakat LGBT söz konusu olduğunda 3 adımın da aynı anda atıldığı tek ülke burası herhalde. Biz bir türlü görünür olamıyoruz.

Mesala biz 15 sene önce polis şiddetinden çok muzdariptik ve bütün her şeyimiz bunun üzerine kuruluydu. Ama şimdi polis de -bu çok bize ait bir tanım, ama inan en uygun kelime- kaşarlaştı. Polis artık kendi elini kirletmek istemiyor. Ne yapıyor polis varoşlarda işi gücü olmayan suça meyilli gençleri kışkırtarak ve bunları cezalandırmayarak; trans bireylerin, savunmasız grupların üstüne salıyor. Defalarca gördük. (O sırada yanımızda olan bir trans arkadaşı işaret ederek, o arkadaşın yaşadığı bir olayı anlatıyor Şevval.) Bu arkadaşımıza kılıçla saldırdılar. Arkadaşımızın karakolda ifade işlemleri dahi bitmeden, suçlular arka kapıdan arkadaşımın gözünün önünde salındı. Şimdi bu kadın nasıl bir daha adalete inansın? Bu kadın bir daha nasıl korkmadan sokağa çıkabilsin?

Bir yargıç veya savcı; bir transı 99 yerinden bıçaklamış bir katilin “bana ters ilişki teklif etti” lafını, ağır tahrik olarak alırken, çok az yargıç bu yalanı yemiyor. Katillerin % 99’unun ilk ifadelerindeki söyledikleri yalan bu! Bunu ya avukatlar söylüyor ya da polisler söylüyor bu insanlara. Lunaparkta plastik ördek vuruyor tadında takılıyor gibiler.

“Devlet hayatı cehennme çeviriyor”

– LGBT Derneği olarak, nefret cinayetlerine karşı ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Diğer kadın örgütleri, devrimci, ilerici kurumlarla ortak hareket alanlarınız nelerdir?

Burası 4 yıl önce ablalarımız tarafından kurulmuş. Onlar sol gelenekten gelen insanlar zaten. Biz transları bir çatı altında toplamak istiyorsak daha kapsayıcı olmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. En başından Kürt ve feminist hareketle beraber yürüyoruz. Sol bazen çok gelenekselci olabiliyor. Bundan çok muzdaripiz. Özellikle de zorunlu seks işçiliği konusunda. Seks işçiliği gündeme geldiğinde geleneksel solcu örgütlerle ayrıştığımız noktalar oluyor.

Ben tabii ki sol ile beraber yürüyorum ve yürüyeceğim. Bazı grupların bu konuda 15 sene önce durdukları noktada olduklarını düşünüyorum. Ama bazı örgütler de kendilerini güncelliyorlar. 15 sene önce birçok yerde LGBT tabuydu, konuşulmuyordu bile şimdi birçok sol örgüt, birçok ilerici düşünce bunu önüne mesele olarak koyuyor. Seks işçiliği bir kırılma noktası olabilir ama 15 sene sonra seks işçiliği de onların gündeminde olacak, biliyorum. Ben sadece birazcık beklemekten sıkıldım. Tavuk keser gibi öldürüyorlar. Bu bir cins kırımı yani bu tamamen trans bireylere sistematik bir itlaf programı güdüyor devlet gizlice.

Türkiye’de 100 bin kayıt dışı çalışan seks işçisi olduğunu söylüyorlar. Bu kadar insanın üstünü çizemeyiz. Bu işin ya kolaycılığı hatta ikiyüzlülüğü olur.

Seks işçiliği saatine bin dolar alan böyle havalı bir iş değil. Özellikle benim muhatap olduğum, sokakta bu işi yapan ve piramidin en altındaki tabaka ile çalışıyorum ben. Bu hizmeti 20-30 liraya veren insanlar. Polis bu insanları her gördüğünde 79 lira para cezası kesiyor. Günde 2 tane para cezası alan bir transın, 150 liralık para cezası ödemesi için her gün yaptığının 20 katını yapması lazım. Yani devlet bir yandan bu insanların hayatını cehenneme çeviriyor, bir yandan da kendi eliyle seks işçiliğini beslemiş oluyor.

Genelevlerde, nefret suçu işlenmiyor. Bu kadınlar, ölmek istemiyorlar; sokakta, sapıkla, ruh hastasıyla, polisle dövüşmek/uğraşmak istemiyorlar. Geneleve girmek istiyorlar. Bence devlet kayıt dışı seks işçiliği yapan bu insanlardan “para cezaları” adı altında gizli vergi topluyor. O kadar büyük paralar dönüyor ki size anlatsam inanamazsınız…

Barış ve dayanışmayla…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu