“Geri, çürümüş tüm ayak bağlarımızdan kurtulduğumuzda…”
Bir devrimci… Yunanistan’da, Türk devletinin rehine politikasına karşı rehine politikası güdülerek, kendisi bir kapalı hapishane ülkesine çevrilmiş Türkiye’ye gönderilmek isteniyor. Türkiyeli devrimci Turgut Kaya, hakkında verilen iade kararına karşı 47 gündür açlık grevi yaparak direniyor, yoldaşları ve dostları da başta Atina sokakları olmak üzere dünyanın dört bir yanında eylemlerle Yunanistan’ın bir an önce bu kararından vazgeçmesi için uyarıyor, dünyanın çeşitli yerlerinden devrimci ve demokrat kesimler Turgut Kaya’ya özgürlük mesajı veriyor.
Direnişine devam eden Turgut Kaya, bir yandan da eline geçen yayınları okumaya ve değerlendirmeye devam ediyor. Bunlardan birisinin de dergimiz Yeni Demokrat Kadın’ın 8. sayısı olduğunu, bizlere gönderdiği mektuptan öğreniyoruz. Kaya’nın dergimize yolladığı değerlendirmeyi ve özlem dolu selamlamayı sizlerle paylaşıyoruz. Bizler de Kaya’ya direnişinin hem fiziken hem de bilincimizle yanı başında olduğumuzu bir kez daha belirtiyor ve “Direniş kazanacak” diyoruz.
Turgut Kaya’ya Özgürlük!
YDK Yayın Kuruluna;
Bulunduğum koşullar ve yaşadığım süreçle ilgili uzun uzadıya bir giriş yapmaya gerek duymuyorum. Zira yakından takip ettiğinizi ve desteğinizi biliyorum. Atina’da açlık grevine bağlı olarak bozulan sağlığımı gözetim altında tutabilmek için getirildiğim bir hastanenin en üst katında, pencereleri demirli; 17 Kasım Örgütü’nden, benim gibi açlık grevinde olan bir diğer tutsakla birlikte kaldığım odada, YDK dergisinin sekizinci sayısını okuma şansım oldu.
Öncelikle belirteyim, elbette bu satırları bir erkek olarak yazıyorum. Bu sayıya dair naçizane birkaç önerim olacak. İşte size bir tartışma konusu daha. Bir erkek olarak önerilerimi dikkate alacak mısınız? İşin esprisi bir yana, bunun böyle olmadığını biliyorum. Ancak kaygım, bir “öğreten adam” olarak algılanmaktır. Niyetimin bu olmadığının bilinmesini isterim.
Öncelikle derginizden bir erkek olarak yararlandığımı belirteyim. Öyle kimilerinin iddia ettiği gibi feminizme kayan kadınlar olduğunuzu düşünmüyorum. Hoş 45 yıldır kaymadınız da ne oldu diyeceğim ama mesele başka yerlere gideceği için hiç bu espriyi yapmayayım. Bu türden geri yaklaşımları ileriye sürenlerin meseleyi kavradıklarını düşünmüyorum, örneğin bahsini ettiğim sayıda “Lenin ve kadın sorunu” makalesinden önemli şeyler öğrendiğimi düşünüyorum. Almak isteyen her yerden bir şey alır. Diğer bazı makalelerin de geleceğimiz açısından düşündüğümüzde yeni ve çarpıcı fikirlerin ileri sürüldüğü çalışmalar olduğu dikkate alınırsa, bu türden bir emeğin sadece ve sadece alkışlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu olumlu gördüğüm makalelere değinmeyeyim, fazla övmeyeyim.
Beni düşünmeye iten makalelerden bir tanesi, NETAMELİ KÖŞE: “Tanınmayan bir ezilen olarak hayvan” yazısıdır. Bir etsever olarak meseleyi bu yanıyla düşündüğümde, yazıya hak vermiyor değilim. Ama bir yaşam planı olarak, bu sorunun sosyalizmde ve komünizmde nasıl çözümlenebileceğini düşünmeden edemedim. Çözüm olarak, bilimin gelişmesi ve sentetik et ürünleri üretilmesini buldum.
Benzer bir konuyu işleyen “Kadın da olsa çocuk da olsa hayvan da olsa…” makalesinin, özellikle bu makale kaleme alındıktan sonra, İzmit’te bir köpeğin ayakları ve kuyruğu kesilerek katledilmesi haberinin üzerine, günceli yakalama anlamında da oldukça iyi olduğunu düşünüyorum. Kaleme alanın eline sağlık.
Beni bu yazıyı yazmaya iten konu ise esasta dosya konusu olan bölümün ve özellikle de bu bölümde kaleme alınan “Aslında sinemada kadın var mı?” makalesidir. Makaleyi ilgiyle okuduğumu söyleyeyim. Ancak, daha geniş olabilirdi diye düşünüyorum. Özellikle makaleyi okurken değerlendirmenizi beklediğim, başrollerini Müjde Ar ve Şener Şen’in oynadığı, yönetmenini şu an hatırlamadığım “Şalvar Davası” filminin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim kuşağın genç halinde izlediğim bu film, bende olumlu düşünceler bırakmıştı. Ancak şimdi bu filmin bir kadın gözüyle değerlendirilmesini merak etmiyor değilim.
Benzer şekilde Müjde Ar’ın bazı filmleri “kadın” meselesiyle ilgilidir. Yanlış hatırlamıyorsam “Ah Belinda”, “Asiye Nasıl Kurtulur?” gibi… Bilmiyorum imkan olur mu, bu konuda hem dizi oyuncularıyla röportaj yapılabilir hem de filmler, kadın gözüyle incelenebilir.
Aynı makalede Kemal Sunal’a Kibar Feyzo göndermesiyle değinilmiş. Ancak, kadın gözüyle değerlendirilmesi gereken, şu anda adını hatırlayabildiğim, Tersine Dünya, Şabaniye gibi filmler de değerlendirilmelidir.
Yeniden başa dönersek, bu koşullar içinde derginizin geleceğe baktığını, bir gelecek projesi (ya da en azından tartışması) niteliği taşıdığını görmek direncimi artırdı. Sınırdışı edilmemem ve özgürlüğüme kavuşmam için yapılan bütün çalışmalarda, kampanyalarda, eylemlerde kadınların ağırlığını gördüğümden, anlıyorum ki, bunun nedeni yaptığınız tartışmalar… tüm bunların devrimciliğe, ilericiliğe ayak bağı olduğu kesin olan erkek egemenliğinden, çürümüş yanlardan kurtarmak için kendinize duyduğunuz güven ve birbirinizden aldığınız güçten bağımsız olmadığını düşünüyorum. Aradaki bağlantıya dair çokça şey yazılabilir ancak bu koşullarda ve direnişin bu ilerleyen günlerinde şimdilik elimden bu kadarı geliyor. Başta sizlerin emeği, sokaktaki gösterdiğiniz direnç sayesinde özgürlüğüme kavuştuğumda bu tartışmaları birlikte yapabileceğimize, sizlerden çok şey öğreneceğime olan inancım tamdır.
Geri, çürümüş tüm ayak bağlarımızdan kurtulduğumuzda yürüyüşümüz hızlanacak, geleceği kazanacağız!
Hepinizi özlemle kucaklıyorum.
Direniş kazanacak!
Turgut Kaya
10 Temmuz 2018