Güvencesiz ve kayıt dışı iş kollarının görünmeyenleri; kadın işçiler
İSİG Meclisi kadın raporu yayımladı. Rapora göre 2017’da hayatını kaybeden 2006 işçiden 116’sı kadın. İş cinayetinin en çok yaşandığı işkolu ise tarım/orman. Ölen kadınların yüzde 90’ından fazlası sendikasız.
İSİG Meclisi tarafından yayımlanan rapor şöyle:
Kadın işçilerin en çok iş cinayeti sebebiyle hayatını kaybettiği işkolu kayıt dışı çalışmanın en yüksek olduğu tarım/orman oldu. Tarım, aynı zamanda güvencesiz çalışma koşullarıyla da dikkat çeken bir sektör. Kayıtlı kadın istihdamındaki en ağırlıklı sektör hizmet sektörü iken en çok ölümün tarımda yaşanması bu sektörde çalışan kadınların ne denli kötü çalışma koşullarında çalıştıklarını göstermesi bakımından çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor. Her türlü haktan yoksun bir biçimde çalışan tarım işçisi kadınlar her gün ölümle yüz yüze kalıyor. Uzun çalışma saatleri ve kayıt dışı çalışma oranlarının yüksek olduğu konaklama-eğlence işkolu da en fazla kadın iş cinayetinin yaşandığı ikinci işkolu.
Ölen kadınların yüzde 90’ından fazlası sendikasız
Ölen kadın işçilerle ilgili çarpıcı verilerden birisi yüzde 90’ından fazlasının sendikasız olması, yüzde 75’inin ise kayıt dışı çalışması.
İnşaat ve maden gibi iş cinayeti oranlarının en yüksek olduğu sektörlerde hiç kadın çalıştırılmaması, dahası kadın istihdamının merdiven altı alanlarda yoğunlaşması kadın iş cinayeti verilerinin görece daha düşük görülmesinin sebebidir.
SGK işçi ölümlerini sosyal güvenlik kaydı olan işçiler üzerinden tutmaktadır. Oysaki İSİG Meclisi olarak yalnızca kayıtlı işçilerin değil kayıt dışı işçilerin de iş cinayeti bilgilerini tutuyoruz. SGK bir yandan kayıt dışı istihdam verilerini sunarken, diğer yandan konu iş kazaları, meslek hastalıkları ve ölümlü iş kazaları olunca kayıt dışı istihdamı görmezden geliyor.
SGK verileri, kadın işçilerin yaşadığı iş kazası ve iş cinayeti verileri bakımından hayli eksik olmasına rağmen 2016 yılında 44 bin 953 kadının iş kazası kaydı kayda geçirilmiştir. Eksik verilerle dahi kadın iş kazasına uğrama oranının ne denli yüksek olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Kadın istihdamının yoğun olduğu alanlarda kadınlar kayıt dışı çalıştırılıyor
Özellikle mevsimlik tarım işçileri SGK verilerinde yer almamaktadır. Ücretsiz aile işçiliği, ev eksenli üretim, gündelikçilik, bakıcılık gibi kadın istihdamının yoğun olduğu alanlar da yine verilerde yer verilmeyen kayıt dışı çalıştırma biçimleridir. Devletin, kadınlar açısından en çok iş kazasının yaşandığı sektörleri, verilerin dışında tutması ise kadın emekçilerin emeklerinin “görünmez”liğini bilinçli bir politika ile hepten derinleştiriliyor.
“Erkek işçilerden daha fazla yüz yüze kaldıkları depresyon ve stres meslek hastalığı arasında sayılmıyor”
Türkiye’de meslek hastalığı tanısı koyma ve meslek hastalıklarının kaydının tutulması başlı başına sorunlu bir alandır. 2016 yılında yalnızca 568 erkek işçi meslek hastalığı kaydı tutulurken bu rakam kadın işçiler söz konusu olunca daha da düşmüş, yalnızca 29 kadının meslek hastalığı kaydı yer almıştır. Bu kayıtların tutulmasında/tutulmamasında esas olan yine kadın emeğinin kayıt dışı alanlarda ve küçük ölçekli işyerlerinde yoğunlaşmasıdır. Dahası kadınlar işçiler, meslek hastalığı tanısı konulurken yaşadıkları sağlık problemlerin iş dışındaki sebeplerden ötürü de yaşanmış olma ihtimali gözetilerek meslek hastalığı tanısı konulmamasıyla da yüz yüze kalmaktadır. Kadın işçilerin erkek işçilere oranla çok daha fazla yüz yüze kaldıkları depresyon ve stres ise meslek hastalıkları arasında dahi yer almamaktadır.
Güvencesizlik susmaya, susmak ölüme götürüyor!
İş kazaları ve meslek hastalıkları rakamlarının yüksekliğinin en önemli sebebi, kadın istihdamının genel olarak ucuz, geçici ve niteliksiz işlerde yoğunlaşmasıdır. Kadınların işgücüne katılımlarının neredeyse yarısının kayıt dışı olması ise iş kazalarını ve meslek hastalıklarını doğrudan arttıran sebeplerin başında geliyor.
Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların istihdama katılımları başlı başına sorunlu bir alandır. Ancak 3 kadından biri istihdama katılabilirken, 4 kadından biri ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. İstihdam edildiklerinde de geçici ve güvencesiz işlere mahkûm edilen kadın işçilerin neredeyse yarısı kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Bu durum, kadın işçileri daha baştan eşitsiz bir konuma sürüklemekte, güvencesiz istihdamın yanı sıra en temel sağlık, emeklilik gibi haklardan mahrum kalmalarına neden olmaktadır. Bu istihdam biçimi ile kadın iş kazası sayılarının ve meslek hastalıklarının çok yüksek olması kaçınılmaz bir gerçektir.
“Kadın işçilerin üçte biri yasal sınır olan 45 saatin üzerinde çalışıyor”
Ev içindeki ücretsiz emeği görünmez olan kadınların çalıştığı ücretli iş ikincil ya da ek gelir getiren iş şeklinde görülüyor. Ücretli bir işte çalışan kadınların ise yarısından fazlası güvencesiz ve kötü koşullarda çalışıyor. Erkek işçilere göre daha az ücret alıyor, daha güvencesiz koşullarda çalıştırılıyor ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğruyor. Kadınlar için meslek hastalıklarına, iş kazalarına ve iş cinayetlerine davetiye çıkaran koşullardan birisi de fazla çalışma. Kadın işçilerin üçte biri yasal sınır olan 45 saatin üzerinde çalışıyor.
2017’de gerçekleşen kadın iş cinayetlerinin yarısından fazlası trafik kazaları sebebiyle yaşandı. Trafik kazalarında hayatını kaybeden kadın işçilerin ağırlıklı bir kısmı kamyon kasalarında tarlalarda çalışmak üzere götürülen kadın işçilerken, işlerine ulaşmaya çalışan, sendikalarının 8 Mart etkinliğine katılmak üzere yola çıkan kadınlar da trafik kazalarında yaşamını yitirdi. Kadın iş cinayetleri ile ilgili bir başka çarpıcı veri ise kadına yönelik şiddetin işyerlerine bu denli nüfus etmesi, dahası ölen kadın işçilerden 7’sinin işyerinde ve bir erkek tarafından katledilerek ölmesidir.
Kadın işçiye özgü sağlık riskleri
Kadın işçilerin sağlığı; çalışma yaşamındaki eşitsiz durumları ve kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen ücretsiz ev içi emeği göz önüne alınarak değerlendirilmesi gereken özgün bir alandır.
Kadın işçilerin sağlığını direk etkileyen bu özgün koşullara bir de kadınların yoğun olarak çalıştırıldığı çalışma alanlarının kendine has koşu koşulları eklenince kadın işçilere özgü pek çok sağlık riskini saymak gerekiyor. Kadın işçilerin sağlıklarını doğrudan etkileyen ve daha ziyade kadın işçilerin maruz kaldığı risklerin başında işyerinde ayrımcılık, cinsel taciz, mobbing ve şiddet geliyor. Kadınların erkek işçilere kıyasla çok daha fazla maruz kaldıkları bu riskler, iş kazaları ve meslek hastalıklarına, kadın işçilerin sağlıklarının olumsuz yönde etkilenmesine doğrudan etki ediyor. Depresyon, stres gibi sık görülen hastalıklara kadın işçilerde daha fazla rastlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün geleceğe yönelik öngörülerine göre; 2020’de depresyon, kadınlar ve gelişmekte olan toplumlarda başta gelen yeti yitimine yol açan hastalık olacak.
“Kadın olmaktan kaynaklı sorun ve ihtiyaçları görmezden geliniyor”
İşyerinin erkek ergonomisi gözetilerek donatılmış olması, işyerindeki bütün alet ve araçların bu esasa uygun konumlandırılmış olması da kadın işçinin sağlığını olumsuz yönde etkileyen başka bir faktör. Kadınların en temel sağlık sorunlarının dahi görünmediği bir zeminde kadınların kadın olmaktan kaynaklı sorun ve ihtiyaçları görmezden geliniyor.
Kadınlar, en fazla kadın istihdamının olduğu tekstil atölyelerinde tüberküloz ve astımla; mevsimlik tarım çalışmasında ise enfeksiyon, bel ve boyun fıtığı, kanser ve ölümlü iş kazası ile yüz yüze kalıyor. Steril olmayan ortamların kadın işçinin sağlığına etkisi, erkeklere oranla çok daha fazla. Ancak kadın emeğinin görünmediği gibi kadına özgü bu sağlık risklerinin hemen hiçbiri de istatistiklerde, önlemlerde ya da denetimlerde görünmüyor.
Çifte mesai demek çifte risk demek!
Kadın işçilerin sağlığını en olumsuz yönde etkileyen faktörlerin başlıcalarından biri de kadın işçilerin mesaisinin iş ile sınırlı kalmamasıdır. Ev içinde kadına yüklenen diğer sorumluluklar yüzünden çift mesai yapmak durumunda kalmanın kadın işçilerin sağlığı üzerine en önemli etkileri; ruhsal tükenmişlik, kronik stres, kaygı bozuklukları, kalp-damar hastalıkları, kas-iskelet sistemi sorunları ve kronik yorgunluktur. Kadın istihdamının yoğunlaştığı özellikle hizmet ve tarım sektöründeki işler emek yoğun ve kadının ev işleriyle paralel işlerdir. Dahası bu işlerin mesaisinin hem evde hem de işte tekrar ediyor oluşu kadın işçilerin sağlığının bozulması için çifte risk oluşturmaktadır.
TÜİK Araştırması çalışmayan kadınların günün 5 saat 43 dakikasını, çalışan kadınların ise 4 saat 19 dakikasını ev işleri için harcadığını göstermektedir. Ama bunun ötesinde evde ücretsiz yapmış oldukları bu işler, kadın işçilerin karşı karşıya kaldığı riskleri ve hastalıkları artırıyor. Evde ve işyerinde emeği görünmeyen kadın işçinin çifte mesaisinin, sağlığının ve güvenliğinin de görünmez olması hiç şaşırtıcı olmuyor.
Kadın emeğine yönelik politikalar iş kazalarını ve meslek hastalıklarını besliyor!
Devletin kadın istihdamını arttırmaya yönelik girişimleri daha ziyade kriz dönemlerine özgü “girişimciliği destekleme” politikaları üzerinden şekilleniyor. Bunun dışında kalan kadın istihdamının yalnızca kadınların istihdama dâhil oluşunu hedefleyen bir devlet politikası üzerinden yürümekte, dahası kadın istihdamının güvenceli olmasını da amaçlamadığı için kadın işçilerin çalışma koşulları giderek daha da kötüleşmektedir. Bu durumda kadın istihdamındaki görece artış, kadın işçilerin daha sağlıksız koşullarda çalışmasına ve iş kazalarına direk zemin hazırlıyor. Kadınlara aile sorumlulukları, çocuk bakım yükümlülükleri gibi kadın sorumluluğu olarak görülen işlerin gerekçe gösterilmesiyle dayatılan esnek çalışma formları dayatılıyor.
Kadın emeğine dayatılan sömürü, meslek hastalığı ve iş kazası riski bizzat devlet tarafından yaygınlaştırılıyor
Dahası son dönemdeki istihdam politikalarında ucuz ve güvencesiz işlerin belkemiği olarak kullanılan kadın emeğinin stajyer, kursiyer, çırak gibi yeni eğreti çalışma biçimleri için de ucuz ve güvencesiz emek konumunda olması, kadın işçilerin sağlığı ve güvenliğini doğrudan olumsuz bir biçimde etkiliyor. İŞKUR’un yürüttüğü Toplum Yararına Programlar kapsamında çalışan kadınlar traktör kasalarında iş alanlarına taşınmakta, hiçbir hak talep etmeden ve koruyucu güvenlik önlemi almadan çalışmaya zorlanmakta, bunun karşılığında “işçi” statüsünde dahi sayılmamaktadır. Bu şekilde özel sektörde kadın emeğine dayatılan sömürü, meslek hastalığı ve iş kazası riski bizzat devlet tarafından da yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın görevi, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na uyulup uyulmadığını denetlemek iken, kendine bağlı bir kurumun bu şekilde bir skandala imza atması Türkiye’deki durumun vahametini gözler önüne seriyor.
Temel mantık kadın işçinin korunması değil; doğurganlığı ve anneliğin korunması
Bunun yanı sıra kadınların daha ziyade doğum ve annelik halleri ile ilgili düzenlemeler yapan yasalarda kadın işçilere özgü diye tarif edebileceğimiz “Kadınların çalışma yaşamında korunması”, “Kadınların gece, yeraltında, ağır ve tehlikeli işlerde vb. çalışmasının yasaklanması”gibi önlemlerin temel mantığı kadın işçinin korunmasından ziyade kadının doğurganlığı ve anneliğinin korunması üzerinden kurulmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatında bile kendilerine yer bulamayan kadın işçiler ev işçisi ise İş Kanunu’na göre işçi bile sayılmıyor üstelik! Ücretsiz ev işçiliği ise bu anlayış ve düzenlemenin tümden dışında.
“Kadınların çalıştığı alanlar denetimden ve kayıt dışı çalışma ile mücadele politikalarından uzak”
Diğer yandan kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı alanlar denetimden ve kayıt dışı çalışma ile mücadele politikalarından uzak. Örneğin en çok iş cinayetinin yaşandığı tarım sektöründe çalışan işçiler için yapılacak bir yasal düzenleme ile yapısal olmasa da kısmi bir iyileşme sağlanacakken bu tercih edilmemektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nda az tehlikeli sınıfta 50’nin altında çalışanı olan işletmeler ile kamu kurumlarında sürekli iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu maddesinin 2020’ye kadar ertelenmesi de yine en çok kadın işçilerin sağlığı bakımından olumsuzluk doğuracaktır. Kadın istihdamının daha ziyade küçük işletmelerde yoğunlaşması ve işyerlerinde işçi sağlığını korumaya dönük maddenin sürekli ertelenmesi iş kazası ve meslek hastalıklarını daha da artıracaktır.
Sendikalar ne yapıyor?
Kadınlarda sendikalaşma oranının düşük olması da kadın emeğini daha da korunmasız kılan ve meslek hastalığı ve iş cinayetlerine kurban gitmesini etkileyen başka bir faktör. 2018 Ocak ayı verilerine göre yüzde 8 olan kadın sendikalaşma oranı gerçekte yüzde 6’dır. Genel sendikalaşma oranı bile oldukça düşükken kadın işçilerin sendikalaşma oranları erkek işçilere oranla çok daha düşük. Kadın istihdamının kayıt dışı ve küçük işletmelerde yoğunlaşması, toplumsal cinsiyet ayrımına dayalı rol ve sorumluluklar ile sendikalarda erkek egemen politikaların varlığı kadınların sendikalara katılımını engellemektedir.
“Sendikalarda kadın işçinin sağlığı ve güvenliğine özgü politikalar oluşturulmuyor”
Diğer yandan kadın işçiler devlet tarafından görülmediği gibi sendikalar tarafından da işçi sağlığı ve iş güvenliğinin özel olarak önlem alınması gereken bir kitlesi olarak görülmüyor ne yazık ki; sendikalarda kadın işçinin sağlığı ve güvenliğine özgü politikalar oluşturulmuyor. Kadınların istihdam edildikleri sektörlerin hem kayıt dışı istihdamın, hem de sendikalaşma oranlarının en düşük olduğu sektörler olmasına bir de sendikaların da bu alana ilişkin aktif bir politikasının olmaması eklenince kadın işçilerin sağlığı ve güvenliği tamamen korunmasız bir alana terkediliyor.
Talepler
* Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne son verilmelidir.
* Kadın işlerinin ‘tehlikesiz ve basit’ olduğu ön yargısı yıkılmalıdır.
* Yeniden üretim atölyelerine dönüşen evler ve iş yerleri sağlık ve güvenlik risklerine karşı güvenli hale getirilmelidir.
* Gerek devlet tarafından gerekse emek ve meslek örgütleri tarafından oluşturulan işçi sağlığı ve güvenliği politikalarının toplumsal cinsiyet açısından düzenlenmelidir.
* Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, işyerlerinde ve evlerde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işlerin ve bu işlerde çalışan kadınlarda rastlanan ortak sağlık sorunları ve riskleri rapor edilmeli ve kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılmalıdır.
* Kadınların çalışma alanlarındaki kimyasal, biyolojik, fiziksel, ergonomik vb. riskler saptanmalıdır.
* İşyerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz, cinsel sataşma tehlikesine karşı başvuru masası oluşturulmalıdır.
* Emek ve meslek örgütleri kadın işçi sağlığı konusunda sektörlerine göre veri toplamalı ve raporlandırmalıdır.
* Tüm çalışma alanlarında kadınların örgütlenmesi ve birleşik mücadelesi gereklidir.
* Kadınlar çifte mesaisinin yıpratıcılığı ve üstlerindeki aşırı iş yüküne bağlı fiziksel ve ruhsal zararlar toplamı bir meslek hastalığı tanımı getirilmelidir.
* Ücretli ücretsiz kadın işçilere yıpranma payı/ erken emeklilik uygulamaları getirilmelidir.
* Ev ve bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılanmalıdır.