Hamburg’ta Yeni Kadın’ dan 25 Kasım Paneli!
25 Kasım Uluslar arası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü vesilesiyle Yeni Kadın Hamburg Örgütlülüğü kadın sorununu farklı yönleriyle ele alan bir panel gerçekleştirdi.
Panele konuşmacı olarak Prof. Şebnem Korur FİNCANCI, LGBT bireyler adına Kıvılcım ARAT ve Yeni Kadın’dan Zeynep ŞAKAR katıldı. Özellikle kadınların yoğun ilgi gösterdiği panel canlı bir ortamda gerçekleşti.
“Kadına yönelik şiddetin kaynağı sistemin özel mülkiyetçi erkek karakteridir”
Moderatörlüğünü Sultan Çelik’in yaptığı panelde ilk sözü alan Yeni Kadın temsilcisi Zeynep Şakar, kadının görünmeyen emeği olan ev içi emek üzerine bir sunum yaptı. Şakar, kadının ev içinde çok yoğun bir şekilde emek harcamasına karşın fark edilmeyen bir karakterde olduğunu belirtirken, bunun yani ev işlerinin kadının asli görevi olarak görülmeye her toplumda farklı düzeylerde de olsa devam ettiğini belirtti. Bu durumun aynı zamanda erkek emeğinin de değersizleşmesine neden olduğuna vurgu yapan Şakar, aynı zamanda kadına yönelik şiddete de değindi. Kadına yönelik şiddetin en temel insan hakkı ihlali olduğunu söyleyen Şakar, aile içi şiddetin kadının yaşam hakkının sınırlanmasına neden olduğunun görülmesi gerektiğini belirtti. Kardına yönelik şiddetin devlet boyutunun da çok ciddi boyutlarda olduğuna da konuşmasında yer veren Zeynep Şakar, bunun kaynağının sistemin özel mülkiyetçi kapitalist karakterinden geldiğinin görülmesinin sorunun kaynağının görülmesini sağlayacağını belirtirken, tüm bu çok boyutlu şiddete karşı ortak ve örgütlü mücadelenin zorunlu olduğunun altını çizerek konuşmasını bitirdi.
“Gezi direnişi LGBT bireyleri görünür kıldı”
Zeynep Şakar’ın ardından söz hakkını alan LGBT dernek temsilcisi Kıvılcım Arat ise konuşmasına sosyalizm ve özgürlük mücadelesinde şehit düşen kadınların anısı önünde saygıyla eğildiğini belirterek başladı.
Bugüne kadar kadına yönelik şiddetin belli boyutlarıyla görünür kılındığını belirten Arat, LGBT bireylere yönelik şiddetin ise toplum tarafından pek bilinmediğini söyledi. Özellikle polis ve devlet şiddetinin LGBT bireylere karşı inanılmaz boyutlarda olduğunu yaşanmış örnekleriyle verirken dinleyicilerin inanmakta zorlandığı gözlendi.
Hükümet yetkililerin açıklamalarının LGBT bireylere yönelik devlet şiddetinin temelini oluşturduğunu dile getiren ARAT, bu nefret söylemlerinin özellikle polis şiddetini dehşet boyutlara ulaşmasına yol açtığını söyledi.
Hukuksal olarak LGBT cinayetlerinde her zaman ağır tahrik uygulamasına hakimlerin baş vurmasından dolayı katillerin her zaman çok cüzi cezalarla kurtulduğunu belirtti.
Gezi Direnişine LGBT’lerin neden katılmalarının nedenin ise toplumsal ve sosyal alanda yaşadıkları sorunların dile getirme alanı ve hesap sorma yeri olarak görülmesi, toplumun en çok hak ve yaşam ihlaline uğrayan kesimi olmalarının bu katılımın çok daha canlı ve aktif olmasına yol açması olarak açıkladı. Gezi direnişinde LGBT bireylerin görünür kılındığını, bu süreçte aynı şiddetle karşı karşıya kalan insanların LGBT bireylerin kendilerinden birileri ya da kendi içlerinde yaşan insanlar olduğunu gördüklerini belirtti.
“Gezi süreci kadınların yaşamlarına yeniden sahip çıkma anıdır”
Panele İstanbul’dan gelerek katılan ve özellikle Türkiye Hapishanelerinde 2000’de yaşanan ölüm oruçları sırasında gerek TİHV’deki gerekse de Adli Tıp’taki çalışmalarından dolayı devletin hedefi haline gelen Prof. Dr Şebnem Korur Fincancı son söz hakkını aldı.
Konuşmasına iktidar olgusunu açıklayarak başlayan Fincancı, devletin iktidar olarak kadına yönelik baskısının, aynı zamanda topluma yönelik bir baskı olarak uygulandığını söyledi.
Toplumun kadına yönelik ihtiyacın toplumsal doğurganlıktan kaynaklandığını belirten Profesör Fincancı, “AKP son yıllarda doğurganlığı denetim altına almaya çalışıyor” dedi.
Şiddetin eril bir karaktere sahip olduğunu dile getiren Fincancı, savaşlarda kadına uygulanan şiddet, tecavüz ve katliamın çok daha boyutlu olduğunu belirtti. Türkiye’deki mülteci kamplarındaki kadınların durumuna da değinen Fincancı, bu kamplardaki kadınların durumunun ancak 250 kadının gebe kalmasının ortaya çıkmasıyla anlaşılabildiğini de sözlerine ekledi.
Kürt illerindeki kadınların özellikle kendi ana dilleri olan Kürtçe bilgi alamadıklarından gebeliği önlemeye yönelik ciddi bilgi eksikliği yaşadıklarına konuşmasında yer veren Profesör Fincancı,
GAP projesi sırasında TTB tarafından bölgede yapılan bir araştırmada Kürt illerinde yaşayan kadınların % 95’inin gebeliği sırasında hiç izlenmediğinin, sağlık hizmeti almadığının açığa çıktığını dile getirdi.
Bu yaşananlara karşı nasıl mücadele edeceğiz sorusunu da soran Fincancı, “hukuk hep bizim kızlığımızla uğraşıyor, şiddete uğramış kadınlar “eğitimli kadın polisler” tarafından sağlık kontrolüne götürülürken polisler tarafından ‘ne yaptın da kocan seni dövdü kadın?’ gibi sorularla karşı karşıya kalabiliyorlar” dedi.
Gezi sürecinin kadınlar tarafından yaşamlarına yeniden sahip çıkma olayı olduğunu söyleyen Fincancı, bu süreçte kadınların bu kadar çok sokakta olmalarının nedeninde burada aranması gerektiğini belirti.
Dinleyicilerden gelen sorulara yanıt veren Kıvılcım Arat sınıf hareketinin kendilerine toplumsal mücadele alanında ne yazık ki yer açmadığını, bunun için de ayrı örgütlenmek zorunda kaldıklarını belirtirken, son yıllarda ise özellikle Yeni Demokrat Kadın’ın dernekleriyle yoğun ve sıcak ilişki geliştirdiklerini, bunun da kendileri açısından sevindirici olduğunu sözlerine ekledi.
Panelde ayrıca dinleyicilerden İstanbul’da LGBT bireyler için açılan misafir evi ile dayanışma için dinleyicilerden yardım toplantı.