Kadıköy’de genç kadınlarla buluştuk: “Bu dönemde mücadele etmek yalnızlığımıza iyi geldi”
Kadıköy’de pandemiyi sormak için iki öğrenci ve bir akademisyen kadınla buluştuk. Hem ses kayıt cihazımız çalışırken hem de sonrasında pandemiyi, normalleşmeyi ve mücadele etmeyi konuştuk.
İlk olarak konuşan genç akademisyen arkadaşımız Deniz, “Türkiye’de verilerin açıklanmasında bir sorun yaşıyoruz. Ülkemizde çoğu insan, siyasi görüşü ne olursa olsun, açıklanan verilere güvenmiyor” diyor. Online eğitim için saatlerce çalışmak zorunda olmasına rağmen sigorta ücretlerinin yalnızca haftada 8 saat üzerinden yatırılarak haklarının gasp edildiğini belirten Deniz, buna rağmen işsiz kalma ve tepki verince tek kalma kaygısıyla buna karşı çıkamadığını anlatıyor.
AVM’lerin açık alanlardan önce açılmasına öfkelendiğini belirten Deniz, “AVM’lerin açılması, açık alanların açılmasından önce oldu. Oysa AVM’ler en riskli, kırmızı bölgeler; yürüyüş alanları en az riskli yani yeşil bölge…” diyerek bunun normalleşme sürecinin nasıl ele alındığını gösteren bir örnek olduğunu vurguluyor.
“Bu dönemde daha fazla dayanışmayı öğrendik”
Gamze, 24 yaşında ve üniversitede son sınıf öğrencisi… Ailesinin yanına gidemediği için en çok sevdikleri ile ilgili kötü haber almaktan kaygı duyduğunu anlatıyor. Uzaktan eğitimin kendısıne katkısı olmadığından bahseden Gamze, “bu dönemde okuma-yazmayı unutmuş gibiydim, hiçbir şey okuyup yazamadım” diyor.
Gamze bu dönemde öğrenci arkadaşları ile dayanışma ağları kurduğunu ve dayanışmayı daha fazla öğrendiğini şöyle anlatıyor: “Biz öğrenciler açısından bu dönemde şu oldu; daha fazla dayanışmayı öğrendik. Bilgisayar sıkıntısı olan için bilgisayar, sınava girme sıkıntısı yaşayan için ortak çözümler… Bunları kendi aramızda hallettik. Kadınlar olarak daha fazla iç içe olduk. Mesela bir kadın grubumuz var, oradan sorunlarımızı daha çok konuşabiliyoruz. Hocalarla ilgili yaşadığımız baskı ve tacizleri, sorunları daha fazla konuşma olanağımız oldu.”
“Biraz da ailemin etkisiyle ben hep şöyle bir kararsızlıkta kalıyordum: Mücadele etmeli miyim? Bu dönemde mücadele etmenin, örgütlü olmanın ne kadar önemli olduğunu, kendimi kötü hissetmeme neden olan bencilliğime iyi gelecek ve yalnızlaşmaya nasıl iyi geldiğini gördüm” diyen Gamze’nin ardından 21 yaşındaki öğrenci arkadaşımız Ezgi, yaşadıklarını anlatıyor.
“Esas dertleri sokak eylemliliklerini bitirmekti ama olmadı”
Yasaklar başladığında İzmir’deki evine dönen Ezgi, annesinin kanser olan eşi Hasan nedeniyle eve zaten bir süredir kimsenin giremediğini, annesinin ve annesiyle birlikte kendisin de bu dönemde evdeki hijyene sürekli dikkat etmek zorunda kaldıklarını anlatıyor.
Kanser hastası Hasan’ın tedavi gördüğü hastanenin pandemi hastanesine çevrilmesinin ardından tedavisi için özel hastaneye gitmek zorunda kaldıklarını anlatan Ezgi, daha önce tedavi gördüğü hastanenin ne yönlendirme ne de bu aksamayı telafi etme gibi bir yaklaşımda bulunmadığından bahsediyor. Bunun maddi ve manevi yükü artırdığını anlatıyor.
Pandemi döneminde gençlerin ve kadınların fiziksel mesafeye dikkat ederek eylem yaptıklarını ama polisin pandemiyi kullanarak buna engel olmak istediğini hatırlatan Ezgi, “sen benim üzerime koşarsan, beni sıkıştırırsan sosyal mesafeyi nasıl koruyabiliriz ki?!” Polisin esas derdinin sokak eylemliliklerini bitirmek olduğunu ama bunu başaramadığını belirten Ezgi, özellikle kadınların, kadın cinayetlerine karşı Şişhane’den Kadıköy’e uzanan eylemini örnek olarak gösterdi.
Gülsuyu’nda buluşma: “Mahalle kültürümüz, pandemide yalnızlaşmamızı önledi”
Yeniden Gülsuyu’nda buluştuk, kadınlara pandemiyi sorduk. Ancak sadece pandemiyi ve normalleşmeyi değil, gündelik sorunlarımızı, verilerin inandırıcılıktan uzak oluşunu, İstanbul Sözleşmesi’ni, mahallenin sorunlarını konuştuk.
Gülsuyu’nda bir arkadaşımızın evinin verandasını kurduk bu kez sohbet masamızı… Çayımızı demledik, bisküvilerimizi hazırladık, sandalyelerimizi mesafeli şekilde ayarladık ve ardından buluştuk. Hem genç hem orta yaşlı hem de 65 yaş üstü kadınlarla bir araya geldiğimiz bu buluşmada, sohbetimizi yalnızca pandemiye odaklamak elbette mümkün değildi.
Çünkü çocuklar ve torunlarla çevriliydik, kendimize odaklı bu sohbeti yaparken bile koşup oynayan çocukların kendilerini yaralamamalarına, çaya çarpmamalarına dikkat etmeli; evde bırakılan misafir için akşam yemeğinin ne olacağını hesaplamalı, aynı zamanda birbirimize laf atarak ortada duran ses kayıt cihazı karşısındaki çekingenliğimizi atmalıydık üstümüzden…
“Şimdi bu genç kızlar bizden pandemiyi konuşmamızı istiyor” ama ya anda, gündelikte başımızdaki sorunlar, ya devrimcilerin bin bir emekle kurup ama şimdi kah kendi hataları kah devlet baskısıyla faaliyet yürütmekte zorladıkları mahallede artan çeteleşme, uyuşturucu satıcılığı ve kullanılmasının yaygınlaşması…
Kendimize sıra gelip konuşmak biraz emek istiyordu görüldüğü üzere. Daha doğrusu kendimizi evimizle, ailemizle, mahallemizle en çok biz kadınlar bütünleştirdiğimiz için bunların içinde kaybolan ve görmezden gelinen kendimizi, sorunlarımızı, hislerimizi açığa çıkarmak biraz zor oluyordu.
Ama bir araya gelip konuşmakta ve buluşmakta ısrar edince oluyordu!
Gülsuyu’nda pandemiye rağmen yan yana gelebilmek…
İşte böyle bir atmosfer hakimdi buluşmamıza. Mahallenin sorunlarından, çocuk ve torunların sohbeti baltama çabalarına karşılık vermekten ve gündelik tatlı atışmalardan birbirimize en uygun dili yakalamaya çalıştık.
Kimi tekstil işçisi kimi torununa bakan kimi öğrenci kimi işsiz muhasebeci kimi eğitim emekçisi kimi belediye işçisi… Ama istisnasız hepsi ev emekçisi olan kadınlarla sohbetimizde hepimizin ortaklaştığı nokta pandeminin bilinmezliği ve belirsizliği karşısındaki telaşımız ve tedirginliğimiz oldu.
Kadınlar Gülsuyu’nda yaşadıkları için şanslı olduklarını düşünüyorlardı. Çünkü yasak günlerinde bile korkulara rağmen mahallede, evlerin önünde, Gülsuyu’nun yokuşlarının süsü merdivenlerde bir araya gelme ve sohbet etme şansı yakalamışlar, bu da her bir kadının evin duvarları ile sınırlanan bir yalnızlığa kapılmasını önlemişti.
“Anneanne sana sarılmayı çok özledim!”
65 yaş üstü kadınlar, yasakları “pek takmadık”larını ifade ederek sokağa çıktıklarını söylediler. “Bizim sağlığımız için diyorlar elbette ama o kadar ne yapacağız evde” diyor kadınlardan biri… Diğeri itiraz ediyor, “Sağlık için olsa hepimiz için olurdu. Sen çalışmıyorsun, seni sömüremiyor diye seni eve kapatıyor!”
Torunları olan ve pandemi öncesinde anne-babalar çalıştığı için torunlara bakan kadınların derdi de ortak: “Bu süreçte torunlarımız anne-babalarının yanındaydı hep ve telefondan görüşüyorduk sadece. Onlara sarılıp öpüp koklamayı özledik.” Kadınlardan birinin gözleri dolu dolu, “Her gün 5-10 kez görüntülü arıyordum. Sonra kapatınca oturup ağlıyordum.” Torunlardan biri, genç, öğrenci… Anneannesine sesleniyor; “Valla ben de en çok anneanneme, sana sarılmayı özledim.”
“Sen bize neden saygı göstermiyorsun?”
Devletin ve Maltepe belediyesinin almadığı önlemler ve normalleşme konusu açıldığında tartışmaların harareti yükseliyor. Devletin verileri doğru yayımlamadığı, çarpıttığı, önlem alınmadığı ve milletin kendi haline bırakıldığı konusunda herkes hemfikir. Ama Maltepe Belediyesi’ne konu gelince kadınlar arasında ihtilaflar baş gösteriyor.
Kadınların bir kısmı CHP’li Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın hem pandemi dönemindeki mahalleye sırtını dönüp bir sormamasından hem de cemevine dönük baskı ve rant yaklaşımından rahatsız. “Geçen bir televizyona çıkmış, kendi nenesinin toplum içinde ne kadar saygın bir kadın olduğundan, kadınlara saygıdan bahsediyor. Sen bize neden saygı göstermiyorsun?” diyen bir kadına, başka bir kadın itiraz ediyor, “Bak, onlar (AKP ve taifesinden bahsediyor, Y.N.) kötü de olsa kendilerinden olana sahip çıkıyor, tamam Ali Kılıç’ı biliyoruz ama bizim de ona sahip çıkmamız lazım” diyor. Ancak kadınlar buna da itiraz ediyor; “Onlar kötü de olsa sahiplendikleri için kötüler, biz niye kötüye sahip çıkalım?”
Birkaç saatlik sohbetin ardından yaramazlıkta sınır tanımayan torunlar ve çocuklar, evde bekleyen misafirler baskın çıkmaya başlıyor ve kadınlar yavaş yavaş evlerine yol almaya başlıyor. Bu çalışmanın daha geniş kesimden kadınlarla buluşması gerektiğini konuşan kalan kadınlar olarak Gülsuyu’nda yeni bir buluşma daha örgütlemek için sözleşerek buluşmamızı sonlandırıyoruz.
Esenyurt’tan Mine, “Ben dedim eşime pandemi bizi öldürmezse ben seni öldüreceğim”
“Pandemi Bir De Bana Sor” diyerek yürüttüğümüz kampanya için Esenyurt’ta Mine ile birlikteydik.
Mine pandemi sürecini her açıdan zor geçirdiğini, evdekilerin evden olmasından kaynaklı evin tüm yükünün omuzlarında olduğunu söyledi.
Pandemi sürecinde mutfak mazrafları için 10 bin çektiklerini, kısa sürede hazır paranın tükendiğini ve bu süreçte ekonomik anlamda da zorlu geçtiğini dile getirdi.
Parayı eve erkeklerin getirdiği algısına dikkat çeken Mine “parayı erkekler getiriyor eve ama kadınlar onu ortaya çıkarıyor.
Süreç bizi maddi olarakta çok zorladı, kredi çektik oğlum 5 bin, biz ayrı 5 bin toplam 10 bin, öyle bitirdik. Bu para sadece yiyeceğe gitti, oğlum cezaevinde ona çok para harcadık”
***
Mine, “Bir taraftan da erkeklerin baskısı var, kavga gürültü, ben dedim eşime pandemi bizi öldürmezse ben seni öldüreceğim”
“Normalleşme” sürecine dair Mine bize, “Pandemi önce normal dedikleri dönem pek farkı yok yani pandemi de evde kaldık ama yine baskı vardı. Devlet bizi kaydırmazsın kendini kandırsın”
***
“Devlet üzerine düşeni yapmalıydı, işe ve hastaneye giderken araç sayısını arttırmalı ve insanların hayatlarını güvene almalıydı. Bizi rahat etmeliydik ben hiç rahat nedir görmedim. Daha bugün bile onlarca kişi ile dolmuştaydım ben kaptım bekli de” diyen Mine kendi normalinin ise şu şekilde anlattı:
“Bizim hayatımızın değeri yok bence. Çok hayalim var ama benim istediğim çok büyükte değil rahat etmek çocuk çoluğumla birlikte olmak ve nefes olmak. Çünkü eş yoldaş sırdaş herşey demek oda olmayınca. Bir evin için şuan açık cezaevi şuan”