Kadınlar haklarını yedirmeyecek!
“Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması Ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” ya da diğer adıyla Boşanma Komisyonu 14 Ocak günü ülke genelindeki boşanma oranlarındaki “artışı” araştırmak ve buna çözüm üretmek için çalışmalarını başlatmıştı. Komisyon 14 Ocak 2016 tarihinde başlattığı çalışmasını 16 Mayıs’ta hazırladığı raporu açıklaması ve Ceza Kanunu, Medeni Kanun ile 6284 sayılı Şiddet Önlemi Kanunu’nda istediği değişikliklerle sonuçlandırdı.
Tıpkı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi komisyonun isminde “kadın” kelimesinin esamesi dahi geçmezken, oluşturulan rapor ve kanunlarda yapılması istenen değişiklikler kadınların hemen hemen tüm haklarına yönelik bir saldırı niteliğinde. Komisyonun kendi taslak raporundaki verilerde de yer verildiği üzere, Türkiye AB ve çevre ülkelerde evlenme oranında 45 ülke arasında 6., boşanma oranında ise 43 ülke arasında 26. sıradayken böylesi bir çalışmanın ele alınması ve ardından gelen raporun amacı belli: Kadınların uzun yıllardır sürdürdükleri mücadele ile elde ettikleri haklarına el koymak.
Kadına yönelik şiddetin her türlüsünün yaşamın her alanında yer aldığı, kadınların sistematik olarak katledildiği gerçeği ortadayken, Komisyon’un derdi ise bu gerçekleri daha da derinleştirerek, kadına yönelik şiddet ve kadın katliamını yasal çerçeve altında güvence altına almak olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, kadın ve çocuklara karşı şiddet, komisyon raporunda, aile bütünlüğünü etkileyen unsurlar içerisinde bir alt başlık olarak, 479 sayfalık ana rapor taslağında, sadece 1 sayfa olarak yer bulabildi! Açıktır ki, erkek devlet uzun yıllardır kadın mücadelesi ile elde edilen ve yasal olarak güvence altına alınan az sayıdaki haklara bile göz dikmektedir.
Bu rapor ve beraberinde yasalarda istenen değişikliklerden öne çıkanlara kısaca bir göz atacak olursak:
Kadına şiddet ve katliam kapısı aralanıyor
Raporda, ‘’gecikmesinde sakınca bulunan hal’’ tanımının daraltılarak, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanan başvurularda “en azından mesai saatleri içinde mülki amir ve hâkimin görevli olması, mesai saatleri dışında ve resmi tatil günlerinde kolluk amirinin görevli olması” önerilmektedir. Şiddete maruz kalan kadınların mesai saatlerinde karakollara başvuramamasının yolunu açan bu öneri ile bugünkü şartlarda dahi “koruma” altında öldürülen kadınların sayısını düşündüğümüzde amaçlanan çok açık ve nettir.
Kadını şiddet gördüğü evine, öldürülme tehdidi yaşadığı “aile”sine geri gönderen, şiddetin ve kadın katliamının oluşma zeminini sağlamlaştıran bu öneri ile karakolların kapıları kadınlara kapanmakta, şiddetin ve ölümün kapısı ise ardına kadar açılmakta. Bununla da yetinmeyen komisyon, kadının gördüğü şiddete dair delil ve tedbir aranmasını istiyor, üstelik bunu da 15 gün ile sınırlandırıyor. Suçlunun değil, mağdurun kendini ispat etmesini isteyenler bunu bir adım daha ileri taşıyarak gün sınırlaması getiriyorlar. Kadının sadece fiziksel olarak gördüğü şiddeti esasa alan bu öneri, diğer yandan erkek egemen sistemin oluşturduğu toplumsal baskıyı da es geçiyor! Kadınların gördüğü şiddeti açıklamakta dahi zorlandığı ortadayken hastane raporu isteniyor, üstüne de 15 günlük süre tanınıyor.
Kadın dayanışmasından korkuyorlar
Diğer yandan komisyon raporunda, “aile mahremiyetinin korunması” bahanesiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması öneriliyor. Kadını yalnızlaştırmayı amaçlayan bu öneri ile birlikte kadın örgütlerinin davalara müdahil olmasının da önü kapatılmaya çalışılıyor.
Kadın mücadelesinin bir parçası olarak erkek yargıya karşı mücadele yürüten kadın örgütlerinin hem kadın dayanışmasını örmek hem de erkek yargıyı teşhir etmek ve davaların cezasızlıkla sonuçlanmasını önlemek amacıyla gerçekleştirdikleri dava takiplerini hedef alan bu öneri, erkek yargıyı güçlendirme amacını taşıyor. “İyi hal”, “haksız tahrik” indirimlerinin daha rahat uygulamaya çalışan erkek devlet, kırılan kolu yen içinde bırakmaya çalışıyor.
Hastalık mı, erk-eklik mi?
Raporda cinsel saldırı, cinsel istismar ve reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarında hadım uygulanması öneriliyor. Cinsel şiddet erkek egemen sistem tarafından kadını baskı altına almaya çalıştığı bir araç olarak kullanılırken “hastalık” adı altında meşrulaştırılmaya çalıştırılıyor.
“Sapkınlık” olarak adlandırılan taciz ve tecavüz vakaları, kadınların yaşamının her alanında bir tehdit olarak kullanılırken ve kadın bedeni üzerinde iktidar kurmanın açık bir aracı olarak ele alınırken bu öneri ile cinsel şiddet ötekileştiriliyor. Asıl hedefi şaşırtan, cinsel şiddeti “sapkınlık” olarak ele aldırtan bu öneri, erkek egemen sistemi korumaktadır.
Kadın mücadelesi geriye çekilmek isteniyor
Raporda ayrıca çocuk istismarının önünü açan öneri de bulunuyor. Komisyonun önerisine göre çocuk istismarcısı cinsel şiddet uyguladığı çocukla evlenebilecek ve 5 yıl içerisinde herhangi bir “sorun” yaşanmazsa “denetimli serbest” bırakılacak. Çocuk istismarını çocuğun “rızası”na bağlayan rapor, çocuk istismarının yaygınlaşmasına kapı aralamaktadır, çocuk haklarına karşı durduğu yer bellidir.
Raporda kadınların nafaka haklarına el konulması gibi öneriler de mevcutken 479 sayfanın daha ayrıntılı şekilde incelendiği takdirde ortaya çıkacak hak gaspları, çocuk ve kadın haklarının ihlallerine değin maddelerin çoğalacağı açıktır.
Diğer yandan kadın mücadelesinin dünden bugüne kat ettiği yol da açıktır. Kadınlar yıllardır sürdürdükleri mücadele ile kazandıkları haklarından vazgeçmeyeceklerdir. Bu haklarının üstüne yenilerini eklemek üzere mücadele veren kadınlar, bulundukları her alanda erkek egemen sisteme karşı savaşımlarını verirlerken erkek devlet, kadınların kazanımlarına oynayarak mücadeleyi geriye çekmeyi planlamaktadır. Açıktır ki kadınlar var olan haklarını korumak ve bu haklarını genişletmek için verdikleri mücadeleden vazgeçmeyeceklerdir.