Güncel

“Halen onu arkamda hissediyorum”

H. Merkezi: Adana’da kendisine şiddet uygulayan ve fuhuşa zorlayan eşini öldüren; sonrasında “Hep mi kadınlar ölecek? Biraz da erkekler ölsün” diyen Çilem Karabulut’u tutsak bulunduğu hapishanede Adana Kadın Platformu ziyaret etti. Adana Kadın Platformu’nun ziyaret sonrasında kaleme aldığı yazıyı yayımlıyoruz:

“Tüm kadınlara bir selam getirdik. Kadın katliamlarının arasında, ölmekten son anda kurtulabilen bir kadından. Çilesi belki de yaşadığı bu son trajedi ile dolacak olan bir kadından. Çilem Karabulut’tan.

‘Hep kadınlar mı ölecek, biraz da erkekler ölsün’ olmuştu bizi ona bağlayan sözleri. Her gün beş kadının ölüm haberini aldığımız bu coğrafyada tüm kadınlar adına bir isyanı haykırmıştı sanki Çilem.

Sonu Nevin gibi olmasın diye, bir an önce destek olalım istemiştik Adana Kadın Platformu’ndan arkadaşlarla. Platformun avukatları olarak Songül Yıldız ve Fatoş Hacıvelioğlu ile birlikte salı günü ziyaretine gittik Çilem’in.

Çilem bizi nasıl karşılayacak acaba diye kaygılanıyorduk. Görüşme odasına ilk girdiğimizde sıcacık gülümsemesi ile karşıladı bizi. Yıllardır görüşmemiş dostlar gibi sarıldık birbirimize. Sonuçta o 2015 yılının 150. kadın cinayeti kurbanı olmaktan son anda kurtulmuştu.

İlk söylediği şey, içerdeki diğer kadınlarla birlikte Adana Kadın Platformu’na bir mektup yazdıkları oldu. ‘Hapisteki kadınlar hep erkek kurbanı olmuşlar’ diyor.

Sonra nasıl ölmemek için öldürmek zorunda kaldığını anlattı bize. Hikayesi öyle tanıdıktı ki. ‘2.5 yıllık evliliğimde bir tatlı ekmek yemedim’ diye özetledi yaşadıklarını.

Daha evliliğinin 28. gününde başlamış şiddet. “Hafif” diye tabir ettiği dayaklarda değilse de, ağır dayakların hepsinde şikayetçi olmuş. Saydığı şiddet vakalarını biz not etmekte zorlandık. Şehrin nerdeyse tüm karakollarında kaydı olduğunu anlatıyor.

Yaşadığı şiddete şahit olarak gebeliğini takip eden doktoru gösteriyor. Hamileyken bile defalarca dayak yedim, nerdeyse her kontrole yaralı gittim diye anlatıyor.

‘Şikayet ediyordun, peki sonra ne oluyordu, ceza almıyor muydu?’ diye sorduğumuzda, ‘Ne gezer’ diyor. En fazla üç gün yatıp denetimli serbestlik ile çıkıyormuş, bir de e-devlet üzerinden davalarını takip ediyormuş adam, duruşmaya yakın tarihlerde biraz duruluyormuş şiddeti.

Boşanmak istemiş, dava da açmış aslında ama eşi bu kez de onu ailesine, kardeşine zarar vermekle tehdit etmiş, mecbur kalmış davasını geri çekmeye.

Eşinin hep yasa dışı işlerle uğraştığını, tefecilik yaptığını anlatıyor. 15 gün önce bu işlerden dolayı eşi hakkında şikayette bulunmuş, emniyet sen biraz daha izle, bize bilgi ver demiş. Yine de korumamışlar Çilem’i.

‘Özgecan öldüğünde çok içim yandı’ diyor. Hatta Özgecan’ın bir resmini balkonuna asmış. Kocası ‘Sen bu kim biliyor musun? O..u bu, mini etekliymiş’ demiş ve resmi indirmiş.

Bize evliliğini yürütmeye çok çabaladığını anlattı. ‘Her şeyim düzenlidir, tertemizdir. Keşke evim mühürlü olmasa da gidip görseniz, titizlik hastası bile oldum bu adam için, yine de yaranamadım’ diyor.

Olay gününü anlatıyor sonra:

‘Bana ‘bavullarını hazırla, Antalya’ya gideceğiz, orda fuhuş yapacaksın’ dedi. İtiraz edince vurdu, düşürdü. Ondan kurtulmaya, ayağa kalkmaya çalışırken elim tutunduğum yatakta, yastığın altındaki demire değdi. O anda silahı nasıl aldım, nasıl vurdum hatırlamıyorum. O silah o anda patlamasaydı, kesinlikle ben oradan sağ çıkamayacaktım. Ben aslında onun yaralandığını, öldüğünü bile anlamadım. Halen arkamdan geldiğini sanıyordum, korkumdan kapıyı üzerine kilitleyip kızımı alıp kaçtım. Öldüğünü öğrenince kendim gidip teslim oldum.’

Olaydan sonra psikolojisi altüst olmuş, uyurken gözlerinin açık kaldığını söylüyormuş koğuş arkadaşları. ‘Halen onu arkamda hissediyorum’ diyerek anlatıyor ruh halini.

Son olarak cezaevinden çıkınca ne yapacağını soruyoruz Çilem’e. ‘Hep dört duvar arasında kalacak olsam da bundan sonra kadınlar için mücadele edeceğim. Çıkarsam gerekirse şehir şehir dolaşacağım, kadın haklarını savunacağım’ diyor.

En çok kızı için endişeleniyor, üzülüyor Çilem. ‘O daha çok küçük, anne ilgisine, şefkatine muhtaç ama cezaevi koşulları çok kötü, onu buraya alamam’ diyor.

Sonra o çok konuşulan el işaretini ve tişörtünü soruyoruz Çilem’e. ‘Kesinlikle planlı bir şey değil’ diyor. Tam kapıdan çıkarlarken babası seslenmiş, o da babasına, merak etmeyin, iyiyim anlamında yapmış o işareti.

Tişörtün hikayesi ise oldukça ilginç. Teslim olduğunda üzerinde bulunan kıyafetler kirlendiği için annesinden giyecek bir şeyler getirmesini istemiş. Evi mühürlü olduğundan annesi rasgele girdiği bir mağazadan bir anda alıp çıkmış tişörtü. Annesi de, kendisi de İngilizce bilmiyor. Hatta annesine, ‘Niye doğru dürüst bir gömlek falan almadın, 5 liralık tişörtle mi çıkayım mahkemeye’ demiş. Polisler tişörtüne bakıp konuşuyorlarmış kendi aralarında, bir gariplik olduğunu sezmiş ama anlamamış. Cezaevine girdiğinde koğuş arkadaşları ile İngilizce sözlükten bakıp anlamını çıkarmaya çalışmışlar ama çok da çözememişler. Biz tam anlamını söyleyince gözleri büyüdü Çilem’in. Sonra ‘Yemin ederim bilmiyordum, vereyim o tişörtü götürün, kurtulayım ondan’ dedi. Biraz da tişörte yüklenen anlamlardan rahatsız olmuş haliyle. Cezaevinde emanete bakan görevlinin çıkmış olması nedeni ile alamadık tişörtü ama ilk ziyaretimizde alıp kadın kütüphanesine ulaştırmayı düşünüyoruz.

Çilem’in tesadüfen giydiği tişörtün sloganı şiddet dolu geçmişi geride bırakıp şiddetten uzak bir dünya kurmak isteyen tüm kadınların sloganı olmalı aslında; Sevgili gelecek biz hazırız.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu