SARA FARRİS | Eğitim Grevleri Kadın Grevleridir
2018 yılının en önemli emek mücadelelerinden ikisi, ABD’deki Uluslararası Kadınlar Grevi eylem komitesinin tüm kadınlara – ücretsiz olarak yaptıkları toplumsal yeniden üretim işleri özellikle dahil olmak üzere – iş durdurma ve sokağa çıkma çağrısında bulunduğu 8 Mart’ta hala devam ediyor olabilir [ediyor, ÇN].
İlki, Britanya’da, UKK (Birleşik Krallık Yüksek Öğrenimin İşverenler Birliği) tarafından verilen önergeye karşı yapılan grev. Önerge, mevcut tanımlı maaş esaslı emeklilik sisteminden emeklilik gelirlerinin yalnızca borsaya yatırılan paranın getirilerine bağlı olacağı belirlenmiş bir katkı sistemine geçişi hedefliyor. Reform, yaklaşık 200.000 üniversite personelini etkileyecek ve emekliye ayrıldıklarında öğretim görevlileri yılda 10.000£ civarında daha az gelir elde edecek. Önergeye karşı grev 22 Şubat’ta başladı ve bu yazı yazılırken altıncı gününü geçmişti. Şu an üçüncü haftasında olan grev 8 Mart Perşembe gününe kadar devam edecek ve görüşmeler bu senaryoyu değiştirmediği takdirde 16 Mart’a kadar devam edecek.
İkincisi, ABD’de West Virginia’daki devlet okulları öğretmenlerinin, ücret artışı ve sağlık sigortası için devlete bağlı PEIA’ya (Kamu Çalışanları Sigorta Acentesi) ödemeleri gereken aylık primin iki kat artacak olmasına karşı yürüttükleri grev. Grev, İngiltere’deki grevle aynı gün (yani 22 Şubat’ta) başladı ve mütevazı bir maaş artışı teklif edilen öğretmenler, talepleri tamamen karşılanıncaya kadar tekrar işe başlamayı reddediyorlar.
İki grev de eğitim sektöründeki işçileri ilgilendiriyor ve ikisi de klasik sendika talepleri ile ilgili: daha iyi ücretler ve daha iyi yaşam standardı. Farklı toplumsal cinsiyetlerden insanları ve doğrudan cinsiyetlendirilmemiş talepleri ilgilendirdiklerinden, ilk bakışta bu iki grevin kadınlarla pek ilgisi varmış gibi görünmeyebilir. Ancak cinsiyet eşitliği ve toplumsal yeniden üretim iki durumla da derin şekilde ilişkili.
UUK’nin planları uyarınca, okutmanlar ve öğretim görevlileri kariyerlerini sırasıyla yıllık 48.000£ ve 58.000£ alarak bitirecek ve sonunda yılda (mevcut durumdan en az %40 düşüşle) 10.000£ civarı bir emekli maaşı kazanacaklar. Erkeklerin hâlâ profesörlük pozisyonlarının %75’ini kapladığı bir sektörde, İngiltere’deki okutmanların ve öğretim görevlilerinin çoğunluğunun kadın olduğunu belirtmek gerek. Üstelik, yaşlı bakımı üzerine çalışan uzmanların çok iyi bildiği gibi, emeklilik maaşının kesilmesi ve emeklilik yaşının uzatılması özellikle kadınları etkiler. Tüm dünyada, emekli kadınlar emekli erkeklerden daha az gelire sahiptir. Yalnız AB’de “yaşlı kadınlar arasındaki yoksulluk oranı erkeklerden %37 daha fazladır.” Dahası, kadınlar – annelik izni ve çocuk bakımında aldıkları orantısız sorumluluk nedeniyle – kariyerlerine daha fazla ara verme ve erkeklerden daha uzun yaşama eğilimi gösterirler ve bu nedenle yaşlılık dönemleri daha fazla bakım gerektirir. Dolayısıyla cinsiyet farklılığının ve eşit olmayan cinsel işbölümünün özellikle kendilerini etkilediği bir dünyada, kadınlar, emeklilik reformlarının acımasız etkisini daha fazla hissedecektir.
Batı Virginia’daki öğretmenlerin grevine ayrıca, sadece devlet okulu öğretmenlerinin büyük çoğunluğunun kadın olması nedeniyle değil, aynı zamanda dillendirdikleri şikayetlerin ve öne sürdükleri taleplerin de belirli bir cinsiyet eğilimi göstermesi nedeniyle toplumsal cinsiyet açısından bakılması gerekir. Yüksek sağlık sigortası maliyetleri özellikle düşük gelire sahip kadınları, bilhassa anne olduklarında etkileme eğilimindedir. Doğum öncesi ve sonrası bakımla ilişkili masraflar aslında yoksul anneler için sağlık hizmetlerini kullanmayı bırakmaktan başka çok az seçenek sunar, bu ise onların sağlığı üzerinde zararlı etkilere yol açabilmektedir. Ayrıca, devlet okulu öğretmenlerine, çocuklara duygusal destek sağlamak ve ailelerin isteklerini ve ihtiyaçlarını dinlemek gibi eğitilmedikleri veya ücretini almadıkları işler için giderek daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Sürekli bu tip “duygusal” emeği gerçekleştirmeye çağrılmaları tesadüf değildir. Çoğunlukla kadınlar yoğun şekilde duygu ve bakım gerektiren işleri yapıyorlar ve bu gerçek, eğitim emeğinin kadının ücretini almadan evde yaptığı toplumsal yeniden üretim işinin bir uzantısı olarak görülebileceği varsayımını getirir ve dolayısıyla işin bu yönlerine ücret ödenmez. Ve işlerinin toplumsal yeniden üretim içerimlerini çok iyi bilen Batı Virginia öğretmenleri, yoksul ailelerin çocuklarının okullar kapalıyken hala yiyecek temin edilebilmelerini sağlamak için, greve gitmeden önce öğle yemeği kutularını paketlediler ve kiliseler ve topluluklar aracılığıyla yemek organize ettiler.
Elbette, bu grevler iki çok farklı ulusal bağlamda (Birleşik Krallık ve ABD) gerçekleşiyor ama yine de ortak bir özelliğe ve ortak bir nedene sahipler: bir yandan, hem üniversiteler hem de devlet okulları emeğin sözde kadınlaştırılmasının mekanları oldular, bu, tipik olarak kadınların işlerine mahsus kötü emek koşullarının (ücret durgunluğu, yarı zamanlı işerin çoğalması, güvencesiz sözleşmeler vb.) bu sektörler için artık bir bütün olarak geçerli olduğu anlamına geliyor. Öte yandan, her iki ülkedeki yüksek öğrenim ve kamusal eğitim sektörleri, okulların ve üniversitelerin geleceğin düşük maaşlı, güvencesiz emekçilerinin üretimini sağlayan fabrikalar olarak yeniden yapılandırılmasının getirdiği acımasız bir neoliberal saldırıya maruz kalmışlardır.
Bir kez daha, her iki süreç de – emeğin kadınlaştırılması ve eğitimin neoliberal yeniden yapılandırılması – sadece kadınları bilhassa etkiledikleri için değil, (Birleşik Krallık’taki genç üniversite kadrosunun çoğunluğu ve ABD’deki devlet okulu öğretmenlerinin çoğunluğu kadındır) fakat aynı zamanda, yukarıda kısaca değindiğim gibi, toplumsal yeniden üretim krizinden bahsettikleri için derinden cinsiyetlendirilmiştir.
Üniversiteler ve okullar varsayılan olarak toplumsal yeniden üretim organlarıdır: gelecekteki emek gücü arzını kapitalistler için eğitir ve garanti ederler. Sermaye birikimi toplumsal yeniden üretim olmaksızın gerçekleştirilemez ama kapitalistler bunun maliyetlerini üstlenmek istemezler. Bu nedenle, devletlerin, özelleştirme ve kamu harcamalarını azaltma konusundaki neoliberal talimatları takip ettiği bir bağlamda, hanehalkları (ve özellikle içlerindeki kadınlar) hâlâ, toplumsal yeniden üretim işinin büyük kısmını ücretsiz yapıyor ve bu nedenle metalaştırılmış bakım işleri (bakıcılar, ev işçileri, hemşireler) düşük ücretli ve toplumsal olarak değersizdir. Üniversitelerin ve okul personelinin sürekli saldırı altında olmasının nedeni de budur.
Bu arka planda bu iki grevin 8 Mart’a tesadüf etmesi daha da önem kazanıyor. 2017’den bu yana, bütün dünyada kadınlar 8 Mart’ı tarihsel bir “kutlama” günü olarak değil, mücadele günü olarak imlediler. Polonya, Arjantin, İtalya, Birleşik Krallık, ABD ve diğer pek çok ülkede, bugün kadınlar, (ister yaşamak için yaptıkları ücretli emek olsun ister ailelerini yeniden üretmek için yaptıkları maddi karşılığı olmayan duygusal emek olsun) emeklerini toplumsal cinsiyet baskısının birçok biçimini protesto etmek ve kadınların çalışmayı bırakmasının toplum için ne anlama geleceğini göstermek için geri çekmeye karar verdiler. İşçi hakları ve tam sosyal destek, hareketin ana talepleri arasındadır, çünkü eşitsizliklerin ve refah devletinin çözülmesinin kadınlar üzerinde orantısız bir etkiye sahip olduğunu çok iyi biliyoruz. Öte yandan, üniversite öğretim görevlileri ve devlet okulu öğretmenleri, mücadelelerini Uluslararası Kadınlar Grevi’nin toplumsal cinsiyet, emek ve sosyal adalet talepleriyle bağdaştırmaya özen gösteriyorlar. Emeklilik maaşlarına ve ücretlere yapılan saldırının kadınlara yönelik bir saldırı olduğunu kabul etmek, başkalarını etkileme biçimlerini reddetmek değildir; neoliberal kapitalizmin öğretim görevlilerinin ve öğretmenlerin toplumsal yeniden üretim işini engelleme girişiminin, onun hazır kâr getirmeyen faaliyetlere itirazı ile el ele gittiğini vurgulamaktır. Kadınlar kapitalizmin aşağıladığı bu faaliyetlerin tarihsel olarak merkezindedir. İşte bu nedenle, cinsiyet adaleti mücadelesi, emek ve genel olarak sosyal adalet mücadelesi için her zaman olduğu gibi bugün de çok önemlidir.
Sara R. Farris, Duke University Press’ten 2017’de çıkan “Name of Women’s Rights. The Rise of Femonationalism” adlı kitabın yazarıdır.
Çeviri: İbrahim Sarıkaya
Düzelti: Serap Şen
Kaynak: https://dunyadanceviri.wordpress.com/2018/03/08/egitim-grevleri-kadin-grevleridir-sara-farris/
https://www.versobooks.com/blogs/3664-education-strikes-are-women-s-strikes