TBMM’den erk(ek)lik dersleri…
TBMM ile erkek egemen zihniyet arasındaki sıkı bağa anayasa maddeleri değişikliğine ilişkin oylamaların sürdüğü bugünlerde sıklıkla şahit oluyoruz. Heteroseksist, türcü ve erkek anlayış, görüşmelerin en başından beri karşımıza çıkıyor.
Burjuva partilerinin mecliste heteroseksist, türcü ve erkek anlayışı, bu denli net bir şekilde ortaya koyuşu kuşkusuz iktidar savaşıyla yakından alakalıdır. Zira R. T. Erdoğan/AKP’nin Başkanlık Sistemi için yürüttüğü bütün politikalar, OHAL ve KHK’larıyla iktidar-biat ettirme ikilisinin yaşamdaki somut tezahürünü en kaba haliyle net bir şekilde ortaya koyarken burjuva partiler arasındaki iktidar savaşımı ise bunun bir tık daha alt ve kaba haliyle karşımıza çıkmakta. OHAL ve KHK’larıyla ezilen tüm kesimleri hedefine koyan devlet, kadın emeği ve mücadelesini de es geçmemekte; görünmeyen emeği daha görünmez kılmak için çabalamakta ve kadınların yıllar süren mücadeleleri ile elde ettikleri tüm haklarını gasp etmeye çalışmaktadır. Burjuva partiler arasındaki iktidar savaşımına sahip olan meclis ise, heteroseksist, türcü ve erkek egemen anlayışı üreten söylem ve pratikleriyle bunun bir diğer yansımasını oluşturmaktadır. Üç erkek milletvekilinin oylama için aynı kabinde olmasını sözde oy gizliliğinin ihlal edilmesini gündeme getirmek için heteroseksist bir fıkra eşliğinde gündeme getiren CHP milletvekilinden bir milletvekilinin bacağından ısırılmasını, türcülüğü üreten “Dikkat! Köpek giremez” döviziyle dile getiren AKP’li milletvekillerine, kadına yönelik şiddeti CHP milletvekili Fatma Kaplan’ın darp edilişi ile üreten erkek anlayışa bu yansımalara şahit olmaya devam ediyoruz.
LGBTİ’lerin söz hakkının dahi bulunmadığı mecliste, burjuva partilerinin kadın milletvekillerine yönelik yaklaşımı ise en başından beri bellidir. Kadını siyasetin öznesi değil, deyim yerindeyse bir “süs eşyası” olarak ele alan sistem partileri, kadına yönelik politikalarını erkek egemen anlayışi yine ve yeniden üretecek şekilde ele almaktadır. Üstelik buna kadınları da alet ederek kendilerini meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Kadına karşı ürettikleri politikaları “Ama karar aşamasında kadınlar da vardı” şeklinde meşrulaştıran ve hatta bu politikaları kadın bakan ve milletvekilleri üzerinden savunan sistem partileri, kadına karşı yine kadınları kullanmaktadır.
Anayasa maddeleri değişikliğine ilişkin oylamaların sürdüğü TBMM, Ankara bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka’nın kendisini kürsüye zincirleyerek MHP’nin kendisine söz hakkı verilmemesini ve oylamalara ilişkin tavrını protesto etmesi üzerine AKP’li kadın milletvekillerinin Aylin Nazlıaka, Pervin Buldan, Şafak Pavey gibi milletvekillerine saldırısına sahne oldu. Sosyal medya ve burjuva medya olayı saldırı olarak değil de karşılıklı kavgaymış gibi “Kadınlar meclisin ortasında saç başa birbirine girdi” heyecanıyla aktarırken kadını kadına düşmanlaştıran anlayışın “başarısı” AKP’li erkek milletvekillerinin yüzlerindeki sırıtışlarla karşılık buldu. Hiç kuşkusuz mecliste yaşanan bu olay kadın dayanışmasına karşı erkek egemen sistemin silah olarak kullandığı “Kadın kadının kurdudur” anlayışının bir ürünü olarak karşımıza çıktı/çıkarıldı.
Meclisteki bu tartışma ve kavgalar YDK olarak referanduma ilişkin çalışma yürütürken kuşkusuz erkek egemen anlayışı üreten meclisi her fırsatta teşhir etmeyi önümüze koymaktadır. Erkek iktidarı zayıflatmak üzere referandumu ele alacağımız süreçte devletin biat ettirme politikalarına boyun eğmeyeceğimizi dile getirirken yapacağımız her teşhir çalışması erkek anlayışın altını boşaltmaya yönelik olmalıdır.
Diğer yandan “Erkek egemen anlayış nasıl üretilir?” sorusuna yanıt olabilecek “ders” niteliğindeki tartışma ve kavgalarıyla meclisi incelediğimizde bu faşist-sömürü sistemini anlamak bizler için bir o kadar da kolay olmaktadır. Mayası erkek egemen anlayışla yoğrulan bir devletin meclisinin tartışmalarının da bundan bağımsız olmayacağını bilmek, bugünlerde süren meclis ortamındaki erkek egemen zihniyete hizmet eden söylem ve pratikleri şaşkınlıkla karşılamamamızı sağlıyor. Ancak uğramadığımız bu şaşkınlık “ders” niteliği taşıyan bu söylem ve pratikleri incelememek için bir sebep değil. Tam tersine bu denli açık şekilde erkek egemen anlayışın üretildiği bir alandan çıkaracağımız notların, erkten arınmamış diğer tüm alanlardaki mücadelemize katkıda bulunacağı açıktır.