DeneyimGüncel

Tutsak kadınlardan kampanyamız kapsamında mektuplar

“Kadınlar konuşuyor, patriarkanın maskesi düşüyor. Pandemiyi Birde Bana Sor” şiarıyla devam eden kampanyamız kapsamında tutsak kadınlardan pandemi döneminde ve ardından “normalleşme” döneminde yaşadıklarını bizimle paylaşmaya devam ediyor.

YDK’lı tutsak Leyla Elma pandemi sürecinde hapishanede yaşadıklarını bizimle paylaştı.

Türkiye’nin yeni hapishanelerde pilot bölge olarak seçtiği Osmaniye Hapishanesinde kalan Leyla, bir çok “sudan sebeple” soruşturmalara maruz kalırken, pandemi sürecinde de disiplin cezası aldığını, “burası erkek cezaevi” gerekçesiyle bir çok şeyin engellediğini bizimle paylaştı.

Leyla, “Sistemin koronaya dair yaklaşımda sermayeyi önceleyen piyasayı asli unsur olarak gören bir hattan beslendi. Bu yaklaşım sistemin sınıfsal özünü de görünür kıldı. Koronavirüs sırça köşklerden değil “sosyal” mesafenin esamesi okunmayan fabrika ve işsizlik kuyruklarında ve de ekonomiyi kurtarma çabalarıyla açılan AVM’ler, turizm vs gibi yerlerden yayıldı. Bu da “ekonomiyi kurtarayım” derken insan hayatını nasıl hiçe sayıldığını gözler önüne serdi” şeklinde devletin yaklaşımı özetledi.

Devlet saldırı ve baskılarını kadınların daha ağır yaşadığını dile getiren Leyla, İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi tartışmasının bu saldırılardan biri olduğunu dile getirdi.

“Pandemi gerekçesiyle sevdiklerimizle görüşemedik”

Dışarda kadınların birçok şey yaşarken hapishanelerde de kadınların bu saldırılardan payını aldığını belirten Leyla, “Bizler için en zoru pandemi gerekçe gösterilerek aylarca sevdiklerimiz ile, ailelerimizle görüşemememiz oldu. Görüşler kısmi olarak başladığında ise tek kişi ile görüş yapma zorunluluğu trajedinin başka bir boyutunu ortaya koydu.
**
Annelerin çocukları içinde yalnızca biri ile görüşmeyi seçmek zorunda kalması başka bir psikolojik travmaya neden oldu” şeklinde “normallşeme” denilen süreçte hapishanelerde yaşananları aktardı.

“Kendi başına görüşe gelemeyen çocuğun babası veya bir yakını ile görüşe gelme şansı tanınmadı” diyen Leyla söz konusu hapishaneler olunca sistemin aileye yaklaşımın, aileye biçtiği “rolün” bile ne kadar göstermelik olduğunu ortaya koyduğunu dile getirdi.

Leyla hapishanede en büyük sorunlardan birinin de pandemi boyunca postaların gelip gitmesinde yaşandığını aktardı.

**
Spor vb etkinlikler konusunda hapishanenin “erkek hapishanesi” bahanesine sığındığını dile getiren Leyla mektubunu şu şekilde tamamladı; “Spor vb etkinlikler zaten yok çünkü burası erkek cezaevi. Aslında yaklaşık 3 yıldır pandemi koşullarında kalıyorum diyebilirim. Düşünün koridorda yürüdüğünüzde bile “kenarda yürüyün” deniliyor, nedenini sorguladığımızda burası erkek hapishanesi, koridorda bile kadına kenardan bir hat belirleniyor. Pandemi sürecinde mazgaldan dışarı baktığımız için yine bir disiplin cezasına maruz kaldım. Ön planda olan sosyal mesafe veya sağlık olmadı.

Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishane’de tutsak olan Elif Alçınkaya’dan kampanyamıza destek geldi!

Elif, “Hepinizin sağlıklı olmasını diliyor, COVİD-19’un etkisinin tez zamanda bertaraf edilmesi dileğiyle” dediği mektubunda, pandemi sürecinde gözaltında ve hapishanede olmaya dair deneyimlerine de yer verdi.

“Oysa Bambaşka söyleyecek, duyulacak herşey”


Tutsak kadınlardan kampanyamız için yaşananlara dair paylaşımlar sürüyor.

SMF’li tutsak Dersim Konak, “Pandemiyi Bir De Bana Sor” kampanyamız kapsamında; hapishanede pandemi dönemine dair yaşadıklarını paylaştı.
YDK’ya gönderdiği mektubunda hapishanede pandemi döneminde, hak ihlallerinin giderek arttığına dikkat çekti.
Dersim, ataerkinin sistemli saldırıları karşısında “kadın mücadelesinden aldığımız kuvvetle hapsedilmek istendiğimiz alanlardan kadınların birlikte mücadelesiyle sıyrılacağız” diyerek dayanışma ve mücadele vurgusunda bulundu. Pandemi döneminde günlük gazeteleri düzenli alamadıklarını, bu sebeple burjuva medyanın ana haber bültenlerini takip etmek zorunda kaldıklarını belirtmekte. TV ekranlarında ise, “Koronavirüs ile savaşta galibiyetle ilerlendiğini, ekonomik kalkınmanın yükselişte olduğunu, Cumhurbaşkanlığı sisteminin siyasal getirileri, Türk ırkını yenecek virüsün henüz sahaya inmediği…” benzeri başlıklar yerini aldığını ifade etmiş. Pandeminin ezilenler cephesinden karşılığını ise şu sözlerle özetlemekte;

“Oysa bambaşka söyleyecekti Adana’da yaşayan tekstil işçisi gencin, para cezasını ödeyemeyeceği korkusuyla kaçarken hedef alınarak vurulan bedeni; bambaşka söyleyecekti George Flooyd’un nefessiz kalan sureti, bambaşka duyulacaktı “ölmek istemiyorum” diye haykıran Emine Bulut’un sesi; yine bambaşka yürüyecekti Leyla ve Musa ellerinde kelepçe ile kolluğun arasından; bambaşka titreyecekti yüreğimiz Helin, Mustafa, İbrahim’in son haykırışlarıyla; bambaşka bakacaktı Pınar’ın gözleri …”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu