“Volver (Dönüş)” filminden: Kadının kendi gücüne “Dönüş”ü…
Kadınların, yaşamını yitiren evli oldukları kişilerin mezar taşlarını büyük bir hummayla temizledikleri; adeta bunu bir ritüel haline getirdikleri İspanya’da, küçük bir kasabadan şehre doğru devam eden yolculuk ve bütün bir filmin ana karakterlerinin her yaş ortalamasından kadınlardan oluşması…
“Volver” ya da Türkçe’ye çevrilmiş haliyle “Dönüş” filmi feminist filmler listesinde ismi geçen bir film olarak karşıma çıktı. Konusunu bir internet sitesinden okuduğumda ilgimi oldukça çekmişti bile. Özellikle çocuk istismarı gibi bir konunun gündemde oldukça yer kapladığı günlerde karşıma çıkan filmi izleyip izlememek noktasında tereddüde düştüm. Bu tereddüdün sebebi, filmde konunun nasıl işleneceğini ve beni nasıl etkileyeceğini bilemememdendi. Bu konuda yapılan bazı film veya kitaplar, kabuk tutmuş yaraları kanatan ve tekrar kabuk tutmasının önünü kesen bir nitelik taşırken; bazıları ise yarayı iyileştirir ve daha da güçlenmiş hissedersin kendini. “Volver” filmi tam da ikinci bahsettiğimden; kadın dayanışmasını ve beraberinde kadın gücünü hissettiren, ağır bir konuya sahip olmasına karşın çoğunlukla gülümsettiren bir film.
Mezar taşı ile süren bağımlılık…
Yazımızın başında bahsettiğimiz üzere film, yaşamını yitirmelerine karşı evli oldukları erkeklerle aralarındaki bağı erkek egemen sistemin toplumsal yapıya yansımaları nedeniyle yitiremeyen; mezar taşlarını temizlemeyi bir ritüel olarak ele alan kadınlarla başlıyor. Mezar başındaki sohbetlerin ise kadınlık rollerine hapsedilen ve bu rollerde çırpınan kadınları görüyoruz. Henüz küçük yaştan itibaren kadını baba, ağabey, sevgili, evlilik ile hapseden ataerki bu defa hayattaki erkin ölmesi halinde bile bu bağlayıcılığı mezar taşını temizleme ritüeli ile devam ettiriyor. Kadını erke bağımlı kılma hali geleneklerle devam ediyor.
Filmin devamında seks işçisi, garson, temizlik işçisi, kuaför, köylü birçok kadın karşımıza çıkıyor. Bu kadınların hepsi güçlü ve yaşadıkları tüm zorlukları dayanışmayla aşıyorlar. Babası tarafından cinsel istismara maruz kalmak üzereyken babasını öldüren bir çocuk ile annesi ve ardından yaşananlar kadın dayanışmasının, “kadın beyanının esas olma” ilkesinin hayatı ne denli güzelleştirdiğini filmle önümüze sunuyor.
Cinsel şiddet “tekil” değil, sistematik!
Filmde cinsel şiddetin “tekil” olaylar olmadığı, bunun ataerki tarafından sistematik olarak uygulanan bir tahakküm yöntemi olduğu çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Evet, “sapık” olan bir takım erkekler tarafından uygulanan ve “hadım cezası”yla çözülecek şekilde gösterilen cinsel şiddet, erkek egemen sistem tarafından “namus” algısıyla kuşatılan kadınları bir tahakküm altına alma aracı olarak kullanılıyor. Ancak filmde, bu araca karşı güçlenen, hayallerinin peşinden geç de olsa gidebilme cesaretine sahip, erk tarafından sahiplenilmeden de yaşamın süreceğini –hatta çok da güzel süreceğine- keşfeden kadınlar karşımıza çıkıyor. Ve bu keşfetme gücü-cesaretine sahip kadınlarla geçen bir buçuk saatten siz de güçlenerek çıkıyorsunuz. (Bir YDK’lı)