Yeni Kadın: “Bedenimiz, emeğimiz, cinselliğimiz bizimdir”
H. Merkezi: Yeni Kadın tarafından Türkiye’de yaşanan kürtaj tartışmalarına dair yapılan açıklamayı sizlerle paylaşıyoruz:
Kadınların mücadeleyle elde ettikleri kürtaj hakkı gasp edilemez!
TC başbakanı Tayyip Erdoğan, AKP İstanbul il kongresinde yaptığı konuşmada, “Sezaryene karşıyım, Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Her Kürtaj bir Uludere’dir.“ dedi. Hemen ardından Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Başbakan Erdoğan’ın “kürtaj cinayettir” sözlerine katıldığını ve “yaşam hakkından yana” olduğunu söyledi.. Hızını alamayan Akdağ, CNN Türk televizyonunda yayınlanan bir programda “Tecavüz sonucu yaşanan gebelikler hakkında ne düşündükleri” sorusuna ise, “Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar” cevabını verdi. Akdağ sözlerini; “Kürtaj, 12 Eylül yasasıdır. Yasaklanması için yeni bir düzenleme hazırlığındayız. Temmuz ayındaki Bakanlar Kurulu’na yetiştirmeye çalışacağım” diye sürdürdü.
Kadını yalnızca doğuran bir meta, kuluçka makinesi olarak gören bu faşizan anlayışla kadınlar ilk kez karşılaşmıyorlar. Hitler faşizminin de, 2. paylaşım savaşı öncesinde, sermaye için ucuz işgücü ve onların çıkar savaşlarında savaşabilecek asker ihtiyacını karşılamak için, aynı yöntemi uyguladığını unutmadık.
Kürtajın cinayet olduğunu ve yaşam hakkından yana olduğunu iddia edenler, tüm dünyada kürtajın yasaklandığı coğrafyalarda, kadın ve bebek ölümlerinin tavan yaptığını bilmiyor olabilirler mi gerçekten? Türkiye halkı, TC faşizminin “YAŞAM HAKKI”ndan ne anladığını çok iyi bilmektedir. 19 Aralık 2000’de hapishanelerde, kendilerini savunabilecek hiçbir olanağı olmayan siyasi tutsaklara, kimyasal silahlarla, bombalarla saldırırken de “YAŞAM HAKKI” demişlerdi.
Uludere – Roboski katliamının üzerinden 5 aydan fazla zaman geçmesine rağmen, hala suçluların ortaya çıkartılmadığı, çoğu çocuk 34 insanın katledilişinin hesabının hala verilmediği bir süreçte, özür dilemeyi bir kenara bırakalım, “özrü kabahatinden büyük” misali, 34 insanın katledilmesini, kürtaj ile aynı kefeye koymak, gündem çarpıtmaktan başka hiç bir şey olamaz. Üstelik bununla da yetinmeyip, tecavüz sonucu oluşan gebeliklerde dahi kürtajın yasaklanmasını savunabilen “Sağlık Bakanı”, “bu çocuklara devlet bakar” diyebilecek kadar aymazlaşabilirken, tecavüzü de meşrulaştırmaktadır.. Bu durumda kadının psikolojisinin düşünülmemesini bir kenara bırakalım. Zira sizlerden böyle bir şey beklemek olsa olsa safdillik olabilir… Ama size sormazlar mı, “Türkiye’de sokaklarda çalışan 16.577 çocuğa (TBMM Sokak Çocukları Araştırma Komisyonunu), bir o kadar sokaklarda yaşayan çocuklara neden sahip çıkmıyorsunuz? Van depreminden kurtulup ta naylon çadırlarda diri diri yanarak can veren çocuklara, 4+4+4 eğitim projesiyle eğitim hakkını elinden alarak sayısını yükselttiğiniz çocuk gelinlere, Pozantı Hapishanesinde tecavüz edilen çocuklara” neden sahip çıkmadınız?
Türkiye Kürdistan’ında dünyaya gelen her çocuğu potansiyel PKK’lı/terörist ilan ederek, hapishanelere dolduruyorsunuz. Her gün ortalama 5 kadın, en yakınlarındaki erkekler tarafından katlediliyor. Tüm bu yaşananlar karşısında üç maymunları oynarken, sessiz kalırken, “bu ülkedeki her meselenin sorumlusu” olduğu aklına gelmeyen başbakan, ne hikmetse kadın bedeni üzerine tahakküm kurmak ve kürtajın yasaklanması söz konusu olduğunda “ülkedeki her meseleden sorumlu” olduğunu hatırlayıveriyor. Ama biz çok iyi biliyoruz ki; başbakanın ve şürekâsının esas derdi çocukları yaşatmak değil. Erkek egemen ideolojiyi güçlendirerek kadınların toplumda ve aile içindeki ikincilliğini pekiştirmek, kadın bedeni üzerinde tahakkümü meşrulaştırmak, doğum oranını yükselterek, dünya pazarına sunacağı ucuz iş gücünü, çıkar savaşlarına sunacağı asker sayısını çoğaltmaktır. “Her kadın en az üç çocuk doğurmalıdır” derken de hedeflediği buydu aslında.
İmzalarını attıkları uluslararası antlaşmaları da yüzsüzce çiğneyen bu egemenler, bedenimizi, emeğimizi ve geleceğimizi kendi çıkarları doğrultusunda denetim altına almaya çalışıyorlar. Ne kürtaj hakkımızın, ne emeğimizin ne de cinselliğimizin denetim altına alınmak istenmesine karşı sessiz kalamayız. Avrupa’da yaşamak zorunda bırakılmış Türkiyeli göçmen kadınlar olarak, AKP’nin bu faşizan yaptırımlarına karşı çıkmak ve Türkiye’deki bu yaptırımlara karşı mücadele eden kadınların yanında yerimizi almak, bizlerin de sorumluluğudur.
KÜRTAJ KADIN HAKKIDIR, ENGELLENEMEZ!
BEDENİMİZ, EMEĞİMİZ, CİNSELLİĞİMİZ BİZİMDİR!